Geçenlerde hasta yatağımda, ATV’de yayınlanan Müge Anlı ile Tatlı Sert programını izlerken ziyaretime gelen bir arkadaşım bu kadını mı izliyorsun Ali Hocam dedi. Reyting numaraları bunlar, sen akıllı adamsın gelme böyle oyunlara

Doğrusu arkadaşımın bu ifadesini oldukça yadırgadım. Cevap vermek yerine bir gülümsemeyle geçiştirdim konuyu.

Önyargılı eleştirilere, kendini beğenmişlerin güya istihzai sorularına cevap vermeyi sevmiyorum. Hiçbir işe yaramayanların, başkalarının yaptığı güzel bir şeyleri küçümsemesi hoşuma gitmiyor.

45 gündür bağlandığım yatağımda hafta içi her gün Müge Anlı’yı izliyorum evet. Etkilendiğim, duygulandığım, öfkelendiğim, ağladığım anlar oluyor.

İşte beni duygulandıran, ağlatan olaylardan biri de Kenan Emir amcanın 1999 Gölcük Depreminde kaybettiği kızını arama çalışmaları. 

Tatil için geldiği Gölcük’te depreme yakalanan ailenin kızları Hicran Emir yaralı olarak kaldırıldığı hastanede kaybolur. Ayrıntıya girmeyeceğim, merak edenler programı takip edebilirler. Kenan Emir amca 16 yıldır aralıksız olarak kızı Hicran’ı arar ve yolu Müge Anlı’ya kadar uzanır.

Bana bu yazıyı yazdıran duygu –ki bu duygu içinde yoğun şekilde öfke barındırıyor- aynı programa dün telefonla bağlanan ve bugün de canlı yayına konuk olan Emine Cebeci’nin anlattıkları…

Aynı depremde oğluyla birlikte yaralanan ve kendisinden 2 saat önce hastaneye kaldırılan oğlunun izini kaybeden bir annenin yürek burkan dramını izledik bu gün. Emine Cebeci’nin

8 ay hastanede yatan, defalarca ameliyat olan Emine annemiz filmlere konu olacak muhteşem bir gayretle 18 mezarı açtırır ve çocuğunun mezarını bulur. Emine anne ölü de olsa yavrusuna kavuşmayı başarır. Emine annemiz daha sonraki yıllarda hayatını sosyal sorumluluk projelerine adar ve pek çok güzel faaliyetin içinde yer alır.

Peki bana bu yazıyı yazdıran sebep nedir? Şimdi onu anlatacağım. 

Emine Anne çocuğuna öyle kolay kavuşamaz. Yüzlerce hastaneyi gezmek, Türkiye’yi adım adım dolaşmak zorunda kalır. Yetmez, depremde hayatını kaybedenlerin yattığı isimsiz mezarların açılması ve dna testi yapılması için hukuki süreci başlatır.

Mezarların açtırılması için tam 3 buçuk sene uğraşır. Ancak devlet depremde her şeyini kaybeden Emine Anneye acımaz. Pul parası der ister. Harç parası der ister… Avukat parası der, dosya parası der ister…

Yetmez mezarların açılması için istenen 7 bin 500 liranın 2500 Liralık kısmını 3 gün geciktirdiği için mezar üç ay sonra açılır ve Emine anne çocuğuna üç ay sonra kavuşur.

Her şeyini kaybeden bir anne için üç ayın ne manaya geldiğini tahmin edebiliyor musunuz?

Acıların pişirdiği Emine annenin buraya kadar korumaya çalıştığı metaneti burada sona erdi.

Emine anneyi onu kucaklayan Müge Anlı teselli etmeye çalıştı. Müge Anlı “keşke o zaman tanışıyor olsaydık” diyebildi sadece Emine anneyi kucaklarken…

Şimdi soruyorum.

Depremde evladını kaybeden Emine Anneye devlet neden şefkat kucağını açmadı? Devlet, evladının ölüsünü arayan bu anneye neden merhamet etmedi?

Bu, devletin bir utancı değil midir? Kenan Amcaya, Emine anneye ve binlerce deprem mağduruna devletin bir özür borcu yok mudur?

Merak ediyorum, devletin devletlerin vicdanı yok mudur ve o vicdan sızlamaz mı?

Devletin yüreği acımaz mı mesela kanamaz mı?

Kalbi ağrımaz mı devletin, yüzü kızarmaz mı?

Putin’den özür diler mi bilmem ama, Emine anneden, Kenan amcadan özür dilemez mi devlet?



Yoksa, sakın... Devletin vicdanı da depremde enkazın altında kalmış olmasın... Müge Anlı el atmışken o kimliksiz mezarlarda devletin vicdanını da arasın, bulunur belki...

Bu yazıyı hikaye gibi okuyup geçtiniz değil mi? Eğer kendinizi Emine annenin, Kenan amcanın yerine koymazsanız öylesine okur geçersiniz?

Ya bu gece deprem olursa…

Ya sabaha tüm ailemiz yıkılan enkazların altında kalırsak…

Her birimizi birileri bir yerlere götürürse…  Belki aylar yıllar sonra ayağa kalktığımızda ailemizden haber alamazsak.



Kimin öldüğünü kimin kaldığını bilemezsek.



Bakmaya kıyamadığımız evlatlarımızın peşine düşersek.

Düşersek yollara tüm bitmişliğimizle, tükenmişliğimizle… Karnımızı bile doyuramazken umutla beslenmeye çalışırsak…

Televizyonda bir haber programının arka planında geçen silueti oğlumuza, kızımıza benzetip düşersek yollara… Gelen her ihbara inanırsak. Hoca hoca, falcı falcı, dağ taş, ova bayır dolaşırsak... Dolmuşta giderken hep dışarıya bakar ve çocuğumuza benzeyen herkesi büyük bir umutla çocuğumuz zannedersek...



Günde on defa, yüzde defa, bin defa yıkılırsak... Tekrar tekrar ölürsek... Her yıkılışıızdan sonra yeniden umudumuzu tazeler ve yeni yollar ararsak çocuğumuzu bulmak için...



Kimsesizler mezarlığını mesken tutarsak kendimize…

Devletin sahip çıkmadığı Emine anneyi Müge Anlı kucakladı dün.

Demem o ki! Müge Anlı’nın kucağı, devletin utancıdır.

Devlet bu utançtan bir an önce kurtulmalı, kurtarılmalıdır…



... esen kalın...