Ne zaman parmaklarım klavyede gezinmeye başlasa, kocası tarafından parmakları kırılan kadınlar geliyor gözümün önüne…
Sevda şiirleri yazmak istiyorum, sevdalı olduğu kadınını öldüren erkekler görüyorum.
Aşkından ölen bir toplumken “aşkından öldüren (!)” bir toplum olmanın dayanılmaz ağırlığı yükleniyor omuzlarıma…
Sevdiğimin saçlarını okşar gibi geziniyor parmaklarım klavyede ama, ortaya sevdiğinin saçlarını yolan erkek hikayeleri çıkıyor.
Kendi dertlerine ağlayacak dermanı olmayan kadınlar için oturup ağlıyorum erkek başıma gecenin bu vakti… Hem de zifiri karanlığa mahkûm ettiğimiz tüm kadınları düşünerek…
…
Bir erkek bir kadını neden döver? Neden azarlar? Neden öldürür?
Erkeğe Rabbim tarafından kadınını, çocuklarını sevsin diye bahşedilen o kocaman yürek, nasıl kocaman bir taş parçası olur da iner kadının başına…
Kocaman kollarıyla kadınına sarılmak değil midir marifet… Tüm kötülüklerden korumak için sarmak, sarmalamak…
Kadınını kendisinden bile koruyamayan erkek, erkek midir sahi?
Tüm acizliğini, zayıflığını, korkaklığını, pısırıklığını kadınına attığı tokatların ardında gizlemek mümkün müdür?
…
Erkek şiddeti durmak bilmiyor, evet…
Ama bekleyin ben size kadın şiddetinden de bahsedeceğim… Öyle bir şiddet ki erkek şiddetini unutup gideceksiniz…
Biraz uzun bir yazı olacak, peşinen söylemeliyim…
Tecavüzler için “Kuyruk sallamasaydı” “Kadına güvenmeyeceksin” “Kadın azdırmıştır” “Tek suçlu erkek mi?”
Cinayetler için “kim bilir ne yapmıştır” “canına tak etmiştir” “namus cinayeti”
gibi kısa ama öz vecizeler (!) yumurtlayan toplum, vicdansız vicdanına hitap ettiğim bu uzun yazıya ne kadar tahammül edecek göreceğiz…
…
Bu yazıyı aslında Cansel’imiz canına kıymasaydı da yazacaktım. Bir aydır başlığını yazdığım yazıyı tamamlamak eğer başarabilirsem bu güne kısmet olacak.
Bir gazeteci ama aynı zamanda bir öğretmen olarak yürekten arzu ediyorum ki, Cansel kızımızın intiharına neden olduğu iddia edilen “tecavüz” olayı asılsız bir iddia olsun.
Bir öğretmenin kendisine emanet edilen bir kız çocuğuna “dokunduğu” iddiası şüpheden öteye gitmesin. Ama görünen, bu olayın tamamen gerçek olduğu yönünde.
Yazık…
Bu ülkede her gün onlarca kız çocuğuna tecavüz ediliyor…
Üzeri örtülen aile içi taciz-tecavüz olayları buna dahil değil.
Kadın cinayetleri, dayaklar, tecavüzler… Aldı başını gidiyor
…
Hanımefendi yazmış, diyor ki “Liselerde kızların mini eteklerle okumasına izin verirseniz olacağı budur…”
Bir başkası “Öğretmeni baştan çıkaran kızın hiç mi suçu yok” demiş.
Bir diğeri tüm suçu “Ahlâksızlığı, zinayı mazur gösteren dizilerde” bulurken, öbürü “zinayı serbest bırakan iktidar suçlu” diye yazmış.
“Dini eğitim vermemekten” bahseden de var, dolup dolup taşan kafeleri suçlayan da…
İnternet ve sosyal medya da suçlular arasında…
Herkes suçlu.
Tecavüze uğrayan kadın suçlu, tecavüz eden sapık masum…
Dayak yiyen kadın suçlu, dayak atan ruh hastası suçsuz…
Ölen kadın suçlu, öldüren suçsuz…
İntihar eden kızımız suçlu, onu intihara sürükleyen herkes suçsuz…
Bu yazıyı yazan ben suçlu, sen suçsuz…
…
Hakikaten suçsuz olmalılar ki, haksız tahrik indirimi denilen ya da iyi hal indirimi diye adlandırılan garabetlerle karşılaşıyoruz her üç güne bir…
14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edenlere verilen “takım elbise-kravat” indirimi Cansel’e tecavüz eden öğretmene haydi haydi verilmeli (!) o zaman, öyle mi?
Tahrikse tahrik… Takım elbiseyse takım elbise, kravatsa kravat…
Yahu karşımızda başörtüsünün açılan ucundan görülen 5 kuruş büyüklüğündeki tenden tahrik olan insanlar var etmeyin…
Uzun etek giymek, Pardösülü kadınların videolarını çekip sosyal medyada paylaşan, o videolara bakıp bakıp kuduran sapıklardan korur mu kızlarımızı…
…
Adını bile belirleyemediğimiz bir sorunu çözmek için yazıyorum farkında mısınız?
Kadına şiddet, Kadın şiddeti, Kadına tecavüz, Kadın Cinayetleri, Kadına Taciz, kız çocuklarına taciz, kız çocuklarına cinsel istismar…
Çözmek için adam akıllı bir tek adım atmadığımız bir sorun nasıl sorunlar yumağı olur görün işte…
Sonunda bu sorun öyle bir hale gelir ki, yukarıda yazdığım gibi kadına tokat atan hayvana “eline sağlık” diyen kadınlar türer ortaya…
Aklına tecavüz edilmiş kadın, tecavüze uğramış kadınlara karşı tecavüzcülerin yanında yer alır…
Sonra aklına tecavüz edilmiş kadınlarla, vicdanlarına tecavüz edilmiş erkekler bir olur, dayak yiyen, tacize tecavüze uğrayan, öldürülen kadınları suçlar koro halinde…
…
Ben biraz, yok yok biraz değil basbayağı embesilim kabul… Beynim çok gelişmemiş yani, aptalım biraz… Algılamam güç… Herkesin anladığı şeyi anlayamıyorum, bu yüzden her şeyi anlayanların yüzlerine aptal aptal bakmakla kalıyorum.
Mesela 16 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz olayında “rızası var” meselesini anlayamıyorum…
14 yaşındaki bir kız çocuğunun 24, 34, 44 yaşındaki erkekleri nasıl baştan çıkardığını şu aptal kafam bir türlü almıyor.
Şu “haksız tahrik” ve “kravat-takım elbise” konularına zaten yaklaşamıyorum bile, olmayan aklım uçup gidiyor.
Karısını öldüresiye döven ama ne gam (!) öldüremeyen adamı –adam kelimesini öylesine yazıyorum siz fazla takılmayın oraya- tekrar evine gönderenleri de kadına “yuvana sahip çık, erkektir döver de sever de “ öğüdü verenleri de anlayamıyorum.
Bunu anlayamadığım içindir ki, tekrar evine dönen erkeğin karısını öldürmesinde, bu karı-kocayı birlikte olmaya zorlayanları suçluyorum.
Anlasam suçlamam belki, ama aptalım ya… Oysa onlar da benim gibi aptal olsalar bu karı kocanın birlikte yaşamasının mümkün olmadığını anlayacaklar ve belki de bir cinayetin önüne geçecekler…
Ama değiller…
…
Geçenlerde bir kafede kahve içerken “evde doğurduğu bebeğini ikinci kattan aşağı atan anne” haberini izledik.
Yan masadan bir hanımefendi “kahpe” dedi dişlerini sıkarak… “Kimden peydahladıysa artık…”
Bebeğini öldüren kadının yaptığını zaten mazur görecek halimiz yok ama…
Bu kadının sözlerindeki adaletsizlik de vicdanımı yaraladı. Dedim ki:
“Hanımefendi, o kadını o hale getiren erkek için de söyleyecek bir sözünüz yok mu?”
Yokmuş ki, sustu…
Sonra yanımdaki arkadaşıma dedim ki:
“Bu kadın cinayetten yargılanacak, ama onu o hale getiren erkek elini kolunu sallayarak gezecek. Bu kadıncağız o erkekle gönlüyle birlikte olmuş olsa bile, ortaya çıkan bu durumdan eşit şekilde sorumlu olmalıdır. Bu cinsel birliktelik bir hataysa eğer, bu hatanın tüm bedelini kadının ödemesi haksızlıktır. Kadının rahminde bir can bırakıp sonra ardına bakmadan gitmenin de bir cezası olmalıdır…”
Sonra devam ettim:
“Hatta erkek bu durumda daha fazla ceza almalıdır. Zira kadın o birliktelikten itibaren 9 ay boyunca çok büyük acılar çekmiş, kendini saklamış, ailesinden baskılar görmüş, hayattan soğumuş, korku, dehşet, panik içinde yaşamıştır. Erkekse hayatına normal şekilde devam etmiştir. Kadına ceza verilirken bütün bu yaşananlar göz önünde bulundurulmalıdır.”
Sözlerim bittiğinde yan tarafta oturan kadınlar sessizce kalkıp gittiler.
Arkadaşım “kaçtılar” dedi. Güldüm.. “Yok” dedim… “Benim gibi bir embesille yan yana oturmak zorlarına gitmiştir”
…
Uzun oldu değil mi, yeter mi bu kadar…
Her gün ortalama 5 kadının şiddete uğradığı, taciz edildiği ya da öldürüldüğü bir ülkede 4 sayfa yazı çok mu?
Ki yazamıyorum ben…
Bir annenin evladı, bir bacının kardeşi, bir kadının eşi, bir kız çocuğunun babası olarak ne zaman yazmaya kalksam oturup ağlıyorum…
Eşim, kızım ağladığımı görmesin diye çıktığım balkonda dışarının soğuğu da söndürmüyor yüreğimin alevini…
Neyse yazıyı tamamlayayım artık…
…
Düşünüyorum da…
Ben, kadınlara karşı uygulanan bu kadar tacizden, tecavüzden, şiddetten, cinayetlerden dolayı bir erkek olarak gerçekten çok utanıyorum…
Acaba…
Kadınların uğradığı bunca zulüm ve haksızlığa rağmen halâ kadınlara sahip çıkmadığı ve kadınları suçladığı için kadınlığından utanan kadınlar da var mıdır memleketimde...
…
Kadınlar İçin Susma…
BEN SUSMUYORUM…