Ne ümitlerle dünyaya geldin sen Ekrem doktor. Annen seni nasıl büyüttü bir bilsen, soğuktan sıcaktan nasıl korudu incinme diye. Üşüme diye sardı sarmaladı, terleme diye nefesiyle rüzgar yaptı sana.
İlk adımların ilk anne baba demen nasıl da mutlu etti onları. Sonra büyüdün okuldaki başarılarına gurur duydular. İyi ki dediler binlerce kez şükrettiler Rablerine senin için. Tıp fakültesini kazandığında içlerindeki mutluluğunsa tarifi yoktu.
Sen hep yüzlerini güldürdün onların, hep gururlandırdın, ümitleri oldun geleceğe dair. Evlenip yuvanı kurduğunda iki dünya tatlısı kız torun verdiğinde de kucaklarına, mutlulukları katlandı. Sen ne iyi bir evlattın. Vatanına ne güzel hizmetler ediyordun gece gündüz demeden. Sabahlara kadar uykusuzluktan kısılmış gözlerinle bir yüreği, bir kalbi, bir evladı, bir anayı, babayı hayata bağlamak için ne kadar çabalıyordun yıllardır.
Karşılığı bu mu olmalıydı, seni kucaklayıp bağrına basan güzel yürekli hastaların vardı senin oysa, her namazında sana dua eden teyzeler, tonton amcalar vardı. Küçücük kalpler vardı iyileştirdiğin, Ekrem amcalarıydın sen onların, doktordan çok baba olmuştun onlara da. Sen yüzlerce insanın duasındaydın aslında, ve şimdi Rabbin sana şehitlik makamını uygun gördü ki, milyonların duasına girdin, tüm ülke tanıdı seni, hizmetlerini, vatan sevgini, insan sevgini tüm dünya biliyor artık.
Hiç kimse ama hiç kimse haketmez böyle bir sonu, sebep olanlar elbet cezasını bulacaktır.Hiç bir ceza seni geri getirmeyecek biliyoruz, hiç bir yasak annenin sızlayan yüreğini iyileştirmeyecek, sırma saçlı evlatlarının yüzünü güldürmeyecek. Tek tesellileri şehit olmuş olman olacak, çünkü şehitler asla ölmez. İster bir dağ başında, ister görevi başında vatana hizmet ederken, hayatını kaybeden herkes şehittir.
Acımız tarifsiz, ülke olarak, tüm diğer şehitlerimiz gibi senden de helallik istiyoruz. Uykusuz kaldığın geceler, eşinden, yavrundan ayrı kaldığın günler, annene babana hasret kaldığın bayramlar için, seni okuturken ailenin yaptığı onca fedakarlık için, eşinin kapıda kalan gözleri için, yavrularının yüreğimizi yakan gözyaşları için, hepsi için çok üzgünüz. Demek ki öğretememişiz, bir cana kıymaya, sebep ne olursa olsun hakkımız olmadığını, bize hizmet edene hürmette kusur etmememiz gerektiğini öğretememişiz.
Öfkesine hakim olmayı öğretemediğimiz binlerce insanın insafına mı kaldı şimdi hayatlarımız? Markette otobüste metroda okulda sınıfta hastanede öfkesine hakim olamayanların tehditleriyle mi geçecek ömrümüz? Bu daha kaçıncı can verişimiz olacak? Kaçıncı anne, kaçıncı baba yitip gidecek ellerimizden?
Allah inancı Allah korkusu olmayan kaç cani daha çıkacak karşımıza? İstediği olmadı diye, kimin hakkı var Rabbimin verdiği canı almaya? Utanıyorum, bir öğretmen olarak utanıyorum bu olanlardan. Karıncayı bile incitmeyen Peygamberin ümmeti olmaktan çıkıp ne ara bu kadar vahşileştik? Kuşu öldü diye bir çocuğa baş sağlığına giden Peygamberin hassasiyeti ne zaman kayboldu gitti? Bizi biz yapan değerlerimize acilen dönmek zorundayız. Ekranlardaki vahşi görüntüler, birbirini gözünü kırpmadan öldüren insanlar, şiddeti normalleştiren diziler mi bizi böyle yaptı, silahlı, çatışmalı oyunlardan sonra mı böyle oldu bizim çocuklarımız? Her ne olduysa hemen derhal yasaklanmalı, evlatlarımızı bu hale getiren her yayın organına, internet oyununa engel getirilmeli. Yoksa bu şehitlerimizin vebali hepimizi mahveder, bu öyle bir vebaldir ki,vebalara neden olur. Bir ah bir dünyayı yıkar, hepimiz altında kalırız. Bir anne feryadı, bir evlat çığlığı, yakar yıkar hepimizi, benden söylemesi.