Heyecanla beklediğimiz o gün gelmişti. Milli Eğitim Bakanımız sayın Ziya Selçuk biz öğretmenlerle söyleşi yapmak üzere Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’ne bizleri davet etmişti. 250 kişilik dev bir kadro ile heyecanla onu bekledik. Ben geldim diyerek başladı sözlerine sıcacık gülümsemesi ile. Gelir gelmez konuşmasına bizi beklettiği için özür dileyerek örnek bir nezaketle başladı.Makam aracı olmadan ekibinin minibüsü ile salona gelmesi, tek tek gözlerimizin içine bakarak, sahneden değil oturma alanlarında aramızda gezinerek, halimizi hatrımızı sorarak, hepimizle tek tek fotoğraf çekilerek, güzel yumuşak dili ile bizlere iyi ki öğretmen olmuşuz dedirterek, harika bir gün geçirmemize neden olduğunu en samimi duygularımla söyleyebilirim. Bir öğretmen olarak kendimi çok değerli hissettirdiği kesin. Sözleri yüreğimize işledi. Çocukların gözlerine bakıp kalplerine dokunmadan gerçek bir eğitimci olamayacağımızı hatırlattı. Okul müdürlerine birleştirici olmanın asıl idarecilik olduğunu, öğretmenleri gruplara ayırmadan, sevgiyle gözlerinin içine bakarak tüm insani duygularla kucaklamanın gerçek idarecilik olacağını vurguladı. Öğretmenin kendini her gün ve her an geliştirmek zorunda olduğunu, bunun en çok bizler için vazgeçilmez bir zorunluluk olduğunu dile getirdi.
Okul müdürlerine öğretmenlerinize benim adıma birer çay ikram ederek yeni döneme başlayın diye yazı gönderen bir bakandan beklenen cümlelerdi bunlar aslında.
Bir çok yeni okul ve atölyenin açılışında bulunduğu Kahramanmaraş ziyaretinde öğretmenlerle ve öğrencilerle birebir yakın temasta bulundu, yüreklerine dokundu, telefonlarını alıp onlarla fotoğraf çekildi, dertlerini dinledi, onlarla güldü onlarla hüzünlendi.Mesleğimin 12.yılında bu güzel söyleşide bulunma şansını yakaladığım için kendimi çok şanslı hissettiğimi söylemeliyim. Öğrencilerine kuzularım diye hitap eden bir bakanın şefkatini salondaki herkes yüreğinin en derin yerinden hissetti buna eminim. Kendisine takdim edilen hediyeleri aramızdaki en genç ve en tecrübeli öğretmenlere vererek de yine gönüllerimize siz benim için çok değerlisiniz mesajını vermiş oldu. Salonda 34 yıllık iki öğretmen arkadaşımız çıkınca, diğerine kendi şahsi kalemini hediye edecek kadar da hoş ve naifti.
Güllük gülistanlık zamanlarda bakanlık yapmakla, zor ve çetrefilli yollardan geçerken, pandemi gibi zor bir süreci atlatırken bakan olmak çok farklı şeylerdi. Bu zor dönemde Ebayı yüksek bir donanımla hizmetimize sunarak işimizi kolaylaştırdı bakanımız.Ben Eba’yı etkin kullanan bir öğretmen olarak, uzaktan eğitim süreci ancak böyle yönetilebilirdi diyorum. Katılmayanlar olabilir onlara tek önerim sisteme giriş yapıp Eba’yı iyice incelemeleridir. Kırtasiyede bazı dar gelirli velilerimizin alamayacağı yüksek maliyetli kitaplar bile Eba’da yüklüdür. Daha dün kaynak kitap önerisi istemek için beni arayan velime Ebadaki kaynakların çocuklar için yeterli olduğunu söylediğimde sevincini belirterek ‘Hocam çocuk çok, kitaplar çok pahalı Allah sizden razı olsun bilmiyorduk Eba’da böyle bir imkan olduğunu’ diyerek kapattı telefonu.Bir çocuk hiç okula gitmeden ordaki video ve görsellerle etkinlikli ders ve egzersiz kitapları ile öğretmen videolarını izleyerek kendisine gerekli olan eğitim ve öğretimi sağlayabilir kanaatindeyim. Önyargılarımızdan kurtulup öğrencilerimize eğitimi ayağına getiren böyle bir sistemi bu kadar kısa bir süre içinde kuran bir bakana ancak teşekkür edilir diye düşünüyorum. Yine öğretmenler için de hizmetiçi kurs modülünde sayısız kurs ve seminer bulunmaktadır. Kendini geliştirmek isteyen öğretmenlerimiz için kurslar bir tık kadar yakındadır Eba sayesinde. Ben kendi adıma rahatça arkama yaslanabilirim dedim, neden mi baktım ki öğrencilerimi ve beni benden daha çok düşünen bir bakanımız var. O sistemi kuruyor bize sadece şifremizi girip sisteme katılıp ders anlatmak ya da seminerlere katılıp kendimizi geliştirmek düşüyor. Bir de öğrencilerimizin gönlüne girmek.
Söyleşide keşke çocuğumun öğretmeni olsa denilecek öğretmen sayısını artırmak derdindeyiz dedi sayın bakanımız. Ve ben şunu hissettim, bakanımızı tanıyan herkes keşke bizim kurumumuzun bakanı o olsa diyordu. Şimdi sıra bizdeydi bizi gören herkes keşke çocuğumun öğretmeni o olsa demeliydi.
Altı yıl birlikte çalıştığım müdürüm Halil İbrahim Kara’nın bizleri derse uğurlarken Allah sizin çocuklarınıza da sizler gibi öğretmenler versin duaları çınladı kulaklarımda. Bu duaya yürekten amin diyebilmek için çok iyi bir öğretmen olmamız gerekiyordu. Öğretmenlik gönül işi idi, vicdan işi idi çünkü. Sınıfta kapıyı kapattıktan sonra hem öğrencilerinizle hem de vicdanınızla başbaşa kaldığınız gerçek bir gönül işi idi.
Günün sonunda salondan çıkarken hissettiğim o kadar çok duygu vardı ki. Bizim için bu kadar çalışan bir bakanımız varsa benim de çok çalışmam gerek diye düşünmeme neden olan bir sürü güzel duygu. Bu duygularla eve dönüp canlı derslerime devam ettim. Bakanımızdan aldığım şevkle yoluma ve mesleğime sevgiyle devam edeceğim, kuzularıma layık olmaya çalışacağım dedim sonra kendi kendime
Bir daha böyle bir bakan gelir mi, gelse de Kahramanmaraş’ a gelir mi, Kahramanmaraş a gelse de bizlerle böyle birebir söyleşide bulunur mu? Bana zor gibi geldi. Dilerim kıymetin bilinsin sayın bakanım, dilerim siyasetten bağımsız bir sevgiyle kucaklanırsın gittiğin her ilde. Çünkü sen siyasi görüşün için değil yüreği için sevilecek bir insansın, gerçek bir eğitimci, gönüllere taht kurmuş bir yönetici, eli öpülesi bir öğretmensin, bizler için kuzuların dediğin öğeencilerin için çok yorulduğun öyle belliydi ki gözlerinden, hepimiz seni görünce şöyle dedik iyi ki sen bizim Ziya öğretmenimizsin.