Geçenlerde eski bir öğrencim sosyal medyadan mesaj yollamış: “Hocam dönüp dönüp Cizre’deki öğrencilerinizi yazıyorsunuz… Biz sizin öğrenciniz değil miyiz, kıskanıyoruz…”

Canım öğrencim haklı. Ama Cizre hem meslek hayatımın, hem sosyal hayatımın, hem aile hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri…

Terörle sınanan bir şehirde, terörün şiddetinin tavan yaptığı bir dönemde kalmakta sınanmaktı benim için, biliyorum… Evet Rabbim Cizre’yi sınarken beni de sınıyordu, evet… 

Öğretmenliğimin ilk eserleri olan ve hemen hemen tamamı okuyan bir sınıfım vardı 20 yıldır yazmakla bitiremediğim. Doktor, mühendis, hemşire, öğretmen, iş adamı, akademisyen, belediye başkanı…

Pek çoğuyla iletişim imkanı kuramadığım öğrencilerim bu günlerde tek tek buluyorlar sosyal medyadan beni. En son “ay yüzlü sima”sıyla “Sima” isimli öğrencim bulmuş. 

Rabbim enerjimin düştüğü, moralimin bozuk olduğu günlerde çıkarıyor “canım öğrencilerimi” karşıma…  

Sima yurtdışında doktora yapıyormuş. Yenilerde nişanlanmış.   Cizre’den ayrıldıktan sonra Antalya’ya gitmiş ve okul birincisi olmuş.  

Uzun uzun konuştuk. Sima bir ara “size dair en çok hatırladığım şey ne hocam biliyor musunuz” dedi.

Bu tür sorular ürkütüyor insanı. 20 yıl önceden nasıl bir “ben” çıkacak karşıma… Üzerinde kötü intiba bıraktığım öğrencilerim de var mıdır? Ben “canım öğrencilerim” dedikçe “canın çıksın” diyen öğrencilerim mesela.

Sustum… Heyecanla bekledim… Sima devam etti.

“Bize hissettirdiğiniz şefkat ve sevgi… Sıcak yüreğiniz… Hiç unutmadım işte bunu, dün gibi hatırlıyorum…”

Sima yazmaya devam etti…

“Sizden ayrıldıktan sonra Antalya’ya gittim ve orada okul birincisi oldum. Siz bizi gerçekten çok iyi eğittiniz hocam. Ben sizden sonraki eğitim hayatımda kendime daha güvenen bir insan oldum. Başarılarım artarak devam etti. Çünkü ben sizin öğrencinizdim.”

Bir öğretmen için; Başarılı bin öğrenci az, başarısız bir öğrenci çoktur

Aramızda sadece 10-12 yaş fark olan canım öğrencilerim var. Sima’da onlardan biri. Üzerinden 22 sene geçtikten sonra öğretmenini arayıp bulması ve sevgilerini iletmesi Rabbimin bir hediyesi olsa gerek.

Bir öğretmen için bundan daha büyük hediye ne olabilir ki!


Geçenlerde çok ünlü bir gazeteci dostum aradı… “Ali’m öğretmenlik hevesin geçtiyse artık seni buraya bekliyoruz. Gazeteci olarak da çok başarılı olacağını biliyorum. İnat etme, gel” dedi…

Dedim ki: “Öğretmenlik benim için bir heves değil, aşk… Ben öğretmenlik mesleğine aşığım. Öğretmenliği bırakma düşüncesi bile kalbimi acıtmaya yetiyor. Ben böyle çok mutluyum…”

Doğrusu gazetecilik yıllarımı özlemiyor değilim. O, gazeteciliğe adım attığım birkaç güzel yılı hiç unutamam. Arada o güzel günleri çok özlediğim ve “aha gidiyorum” dediğim de oluyor… Sonra…

Sonrası malum… 


Yaş ilerledikçe Sima gibi öğrencilerine daha çok ihtiyaç duyuyor insan. “Çünkü ben senin öğrencindim” diyen bir öğrencinin verdiği mutluluğu başka kim verebilir ki…

Arada düşünüyorum.

Diyorum ki; 

“Acaba bir gün karşıma çıkıp,
‘öğretmenim bir baltaya sap olamadım, hiçbir şeyi başaramadım, toplumda kendime güzel bir yer edinemedim… Çünkü ben sizin öğrencinizdim’ diyecek öğrencilerim de var mıdır?

Sima’nın verdiği tüm enerjiyi çekip alacak ve beni yerin yedi kat dibine gönderecek öğrencilerim de varsa…

Ve bana ulaşmayanlar bu yüzden ulaşmıyorsa…

Ben bir yerde hata yapmışsam, görevimi aksatmışsam, sevgimi esirgemişsem, merhametimi saklamışsam, tüm özgüvenini çekip almışsam ve tek bir öğrencim benim yüzümden başarısız olmuşsa…

O tek bir öğrencimin kalbime saplayacağı bıçak yarasına bin öğrencimin sevgisi deva olabilir mi?

Hiç sanmıyorum…

Bu yüzden, kaç başarılı öğrenci yetiştirdiğine değil, kaç başarısız öğrencisi olduğuna bakmalı öğretmen…

Kaç öğrenciyi kazandığının hesabını yapmak yerine, kaç öğrenciyi kaybettiğini hesap etmeli.

Çünkü bir öğretmen için;

“Başarılı bin öğrenci az, başarısız bir öğrenci çoktur…”

Ve hiçbir öğretmenin,

Bir tek öğrenciyi kaybetme lüksü yoktur…


Sima’ya simasındaki gülücüklerde payım olduğunu hatırlattığı için teşekkür ederim.