Sene 1991, Eylül ayının sanırım 19’u…
19 yaşında öğretmen olarak atandığım Cizre’deki üçüncü günüm. Evime ve aynı zamanda okuluma en yakın lokantaya yemek yemek için gittim.
Ortadaki sütunun yanında bulunan masaya oturdum ve gelen garsona kuru fasulye pilav istediğimi söyledim.
Boş gözlerle etrafı izlerken garsonla lokanta sahibinin bir şeyler konuştuğunu gördüm. Biraz sonra, benim için hazırlanan yemekleri lokanta sahibi garsonun elinden alarak bana doğru yürüdü.
“Herhalde lokanta sahibi yemekleri kendi eliyle vererek, hem hoş geldin diyecek hem de jest yapmış olacak” diye düşündüm.
Lokanta sahibi masanın yanına geldi. Önce pilavı ve salatayı masaya koydu. Sonra kuru fasulye tabağını masaya hızlıca vurur gibi bıraktı. Kuru fasulyenin bir kısmı masaya dökülürken bana doğru eğildi ve dişlerinin arasından tıslayarak “Hoca” dedi… “Bıyıklarını kes”
Sonra çekip yerine gitti…
Donup kaldım… Onlarca sineğin hücum ettiği yemeği nasıl yediğimi hatırlamıyorum. Daha birkaç saat önce borca aldığım gömlek terden sırılsıklam olmuştu.
“Bıyığını kes” emrine cevap veremediğim için kendime kızmaya başladım. O kadar hırslanmıştım ki, dudaklarımı ısırarak kanattığımı kanlar çeneme doğru akınca fark ettim.
Masadan aldığım peçeteyle çenemdeki kanları sildikten sonra kasaya geçtim ve borcumu soldum…
Lokanta sahibi hilal bıyıklı bir Türk öğretmeni alt etmiş olmanın verdiği gururla!
“10 bin lira hoca” dedi.
Cebimden çıkardığım paraların içinden 5 bin TL ayırarak uzattım. Paraya baktı ve:
“Hoca” dedi tekrar “Borcun 10 lira”
Masaya doğru biraz daha eğildim. Gözlerinin içina bakarak “yemeklerin yarısını döktün, bir kısmını da sinekler yedi. Geriye kalan yemeğin bedeli 5 bin lira” dedim ve parayı kuvvetli bir şekilde masadaki tabağın üzerine bıraktım. Cevap vermesini beklemeden lokantadan çıktım.
Lokantanın önünde bir süre bekledim. Terden sırılsıklam olmuş vücudum buz gibi olurken. “Bu olaydan sonra beni sağ komazlar” diye düşündüm. Sonra “Olsun” dedim. “Öleceksem onurumla öleyim…”
…
Olay kısa zaman sonra hızla yayıldı. Cizre’nin o dönem yaşayan tek alimi olarak tanınan Mele Abdulkerim’le birkaç gün sonra olayla ilgili konuştuk. Bana “bıyıklarını kessen iyi olur, başına bela açmaya değer mi?” dedi.
“Değer hocam” dedim… “Bıyıklarımı belki zaten kesecektim ancak bir alçağın emriyle o bıyıkları kesersem şerefsiz biri olurum. Şerefsiz biri olarak yaşamaktansa şerefimle ölürüm daha iyi”
…
Aradan üç yıl geçti. Saldırılara uğradık. Şehitler verdik. Rabbim şehadet nasip etmediği için kurşunların sıyırıp gittiği olaylardan sonra hayatta kaldık.
1994 senesinde o zamanlar Fethullahçılar olarak bilinen grup (FETÖ) Cizre’de dershane açtı. Dershanenin hemen karşısında bulunan Öğretmenevinde çay içerken, bu dershanede çalışan bir öğretmen:
“Yahu hocam” dedi. “Bu bıyıklarla buradaki insanları tahrik ediyorsun. Bence bıyıklarını kes…”
8-10 öğretmen arkadaşımın olduğu masada tam karşımda oturan Fethullahçı öğretmene “Bıyıklarımdan halk rahatsız değil. Rahatsız olan PKK… Bıyıklarım PKK’ya batıyor, bunu anlıyorum da size niye batıyor bunu anlayamıyorum” dedim…
Araya arkadaşlar girdi konuyu kapattık…
…
Peki bunu neden bir defa daha yazdım…
Yazılar yazıyorum biliyorsunuz haber46’da… Beğenenler oluyor, beğenmeyenler oluyor. Zaten herkesin beğenmesini de beklemiyorum. Yazılarıma yapılan eleştirileri büyük bir ciddiyetle okuyor ve o eleştirilere değer veriyorum.
Yazılarımla ilgili yapılan yorumların, eleştirilerin tamamını yayınlamaya özen gösteriyorum.
Ancak yazılarımın içeriğini eleştiremeyen bir kısım var ki, hemen her yazımın altında bıyıklarıma söz ediyorlar. İşin ilginci bıyıklarımı eleştirenlerin sayısı, yazılarımı eleştirenlerin sayısından fazla…
Yahu yazılarımı eleştirin. Fikirlerimi çürütecek şeyler yazın. Benim fikirlerime karşı kendi fikirlerinizi ortaya koyun. Yazdıklarım yanlışsa bunu ispatlamaya çalışın.
Belki sizin fikirlerinizden bir şeyler öğrenirim. Belki başka yazılarımda sizlerin de görüşlerine yer veririm.
Yazılarımı eleştirin tamam da, bıyıklarımdan ne istiyorsunuz?
Şimdi açık açık sormak istiyorum…
…
Bıyıklarım PKK’ya batıyor, FETÖ’ye batıyor…
İyi de size niye batıyor?