Sonra saymaya başladı. Doktorlar, öğretmenler, mimarlar, mühendisler, eczacılar, diş hekimleri, başarılı işadamları…
Bunlardan bazılarının üzerinde ne kadar çok emeği olduğundan bahsetti. Haylaz, yaramaz pek çok öğrencisinin şimdi başarılı birer insan olduğunu anlattı.
“Kazandığın öğrencileri iyi hatırlıyorsun” dedim.
“Evet” dedi… “Dedim ya, güçlüdür hafızam…”
“Ben de hatırlıyorum” dedim… “Kaç öğrenciyi kazandığımı, kaç öğrencimin adam olduğunu, kaç öğrencimin elinden tuttuğumu, kaç öğrencimi uçurumun kenarından çekip aldığımı, kaç öğrencimin başarılı olduğunu, kaç öğrencimin beni gururlandırdığını çok iyi hatırlıyorum…”
“Ama” dedim. “Ama ben bir şeyi daha hatırlıyorum…”
“Neyi?” dedi…
“Kaç öğrencimi kaybettiğimi de hatırlıyorum. Kaç öğrencimden vazgeçtiğimi, düşerken elinden tutamadığımı, kaç öğrencimi dinlemediğimi, anlamadığımı, anlayamadığımı, kaç öğrencimin imdat dilenen bakışlarını okuyamadığımı çok iyi hatırlıyorum… Düşerken yetişemediklerimi, düştüklerini anlayamadıklarımı, anlamadıklarımı, yanlış anladıklarımı da hatırlıyorum…”
Sustu… Ben devam ettim…
“Kazandıklarımızla övünmek hadi hakkımız olsun, ancak kaybettiklerimizle dövünmek de görevimiz değil mi?”
Gözlerim buğulandı…
“Ben kaç öğrenciyi kazandığımın değil, kaç öğrenciyi kaybettiğimin hesabını yapıyorum…”
“Kaç öğrenciyi kaybettin?” dedi.
“Sıfır’dan çok” dedim… “Bu yüzden gerçekten çok üzgünüm…”
…
Westbrook Lisesi'ni Kurtarmak” filmini izlediniz mi? İzlemediyseniz mutlaka izlemelisiniz. Filmde zenci drama öğretmeniyle, okulu kapatmak için görevlendirilen okul müdürü arasındaki konuşma çok etkileyici. Aslında yazıma ilham veren şey de bu konuşma oldu. Zenci drama öğretmeni okul müdürüne şöyle diyor filmde:
Öğrencilerden birinin okulu bıraktığını biliyor musunuz? 16 yaşında ve eğitimini bitiriyor. Tehlikeli bir yola giriyor, ben bunu hissedebiliyorum. Onu kurtarmak için her şeyi yapıyorum ama kaybedilmiş bir savaşın içindeyim… Nasıl hissettirdiğini biliyor musunuz? Ben kaç öğrenci kurtarmış olsam da kaybettiklerimi hatırlıyorum…
…
Kazandığımız pek çok öğrenci oldu. Bundan sonra da pek çok öğrenciyi kazanacağız… Gayretimizle, fedakârlıklarımızla pek çok öğrenciyi kurtaracağız.
Kurtardığımız öğrencileri hatırlamak hakkımız…
Kurtardığımız öğrencileri hatırlayarak mutlu olmak da…
Ancak…
Asıl kaybettiklerimizi hatırlamalıyız…
Hatırlamalıyız ki, bundan sonra kaybettiğimiz, kaybedeceğimiz bir tek öğrenci olmasın…
Bu yüzden…
Sorunlu öğrenciyi “umutsuz vaka” olarak görmek ve onu eğitim sisteminin dışına itmeye çalışmak yanlış ve asıl sorunlu olan vaka bu düşünce sistemi…
Yapmamız gereken şey, öğrenciyi sınıfımızdan, okulumuzdan atmak ya da ilgi alanımızın dışına itmek değil…
Asıl yapmamız gereken, bizi sorunlu öğrencilerden vazgeçmeye yönelten düşüncelerden kurtulmak için mücadele etmektir.
Bunu yaparsak…
Yani hiçbir öğrencimizden vazgeçmezsek…
Kazandıklarımızla övünmekten çok, kaybettiklerimiz için dövünürsek…
Ve kaç öğrenciyi kaybettiğimizi hatırlarsak…
…
Hem iyi bir insan, hem iyi bir öğretmen oluruz…