“İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (Rahman Suresi, 60)
Bu ayeti her tefekkür ettiğimde zihnim sanki bir umman gibi genişler ve ferahlar. Bu ayeti her seslendirdiğimde dilim sanki bir bülbül gibi coşar ve neşelenir. Bu ayetin huzuru kâlbime her dolduğunda, ruhum bir gül bahçesine dönüşür. Bu ayeti her duyduğumda, sanki bir serçe kuşu gibi kanatlanırım nur iklimine doğru, uçsuz bucaksız yeşillikler içinden, sarp kayalıklar arasından geçerek kendime en yüksek bir zirve ararım. Güçsüzlüğüme ve acizliğime aldırış etmeden.
“İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” İlk bakışta bir soru gibi görünse de soru değil. Bir kesinlik ifade ediyor. Bu tür soru ifadeleri cümleye güzellik katmak içindir. Aynı şu ayetlerde olduğu gibi, Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? (Ali İmran Suresi, 162) “Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?” (Ankebut Suresi, 10) Allah, ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 40) Esasında, bu tür soruların sonuna soru işareti de koymaya gerek yok. Bunlar soru gibi görülse de soru değil, bir kesinlik ve bir eminlik ifade eden sözlerdir. Daha bunun gibi, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayet vardır. Bunlar kesinlik ve eminlik bildirir.
Evet, kesin olarak iman edin ve emin olun ki, “iyilik yaptığınızda karşılığında iyilik bulacaksınız. Evet, kesin olarak iman edin ve emin olun ki, Allah'ın rızasına uyan kişi ile Allah'ın gazaba uğrayan kişi aynı değildir. Evet, kesin olarak iman edin ve emin olun ki, “Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilendir. Evet, kesin olarak iman edin ve emin olun ki, Allah, ölüleri diriltmeye güç yetirendir.
Bugün öğle namazında içime bir ilham geldi ve “iyiliğin karşılığı iyiliktir” diye düşündüm ve hedef bu olsun dedim. Zaten bu sabah da şu dua ile güne başlamıştım: “Allah’ım bana doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru.” Bu dua Sevgili Peygamberimizin (asm) dilinden bize kadar ulaşan mühim bir duadır. Çok şükür güne bu dua ile başladım ve Rabbim (cc) duamı kabul eyledi ve doğruyu ilham etti. Öğle namazında içime bu duygular ve bu düşünceler geldi. Dua her an bizim yoldaşımız olsun. Yaşlı ve genç, çoluk ve çocuk, kadın ve erkek herkes ve herkes, kesinlikle dua ile haşir-neşir yaşamalı ve he anında Allah’tan hayır, iyilik, doğruluk, saadet, huzur, sağlık, bol rızık, hayırlı kazanç, aile mutluluğu, çocuklarının iş-güç sahibi olup evlenmelerini ve hayırlısıyla mürüvvetlerini görmeyi, toplumun ve herkesin huzurunu ve hizmet yapacağı, adil davranacağı güzel mevki ve görevler istemelidir. Ben de çok şükür bunları Yüce Rabbimden her an diliyorum.
Bu dileklerimle birlikte mühim ve değerli oluyorum. Bu dualarımla birlikte Allah katında çok makbul yere kavuşuyorum. Niye mi? Onu yazının en sonunda anlayacaksınız. Biz tekrar “iyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” ayeti üzerine tefekküre ve fikir geliştirmeye devam edelim.
İyilik etmek hiçbir zaman karşılıksız kalmaz ve mutlaka insana bir değer ve sevap olarak döner. Biz iyiliği yapıp unutsak da, ya da bizim yaptığımız iyiliği iyilik yapılan kişi unutsa da, hiç mi hiç mühim değil. Çünkü onu unutmayan var. O Allah’tır. Merak etmeyin ve bu iyilikler yerini buluyor mu diye düşünmeyin. Bu iyilikleri yapmakla acaba doğru mu yapıyorum diye kaygılanmayın. Bu iyilikleri herkes yapmıyor da, neden ben yapıyorum, herkes de iyilik yapsın ya, benden başka insan yok mu diye size Şeytandan ve Nefsinizden fısıldanan vesveselere kulak asmayın. Bu tür vesveseler içine düşmekten hemen Allah’a sığının ve Sevgili Peygamberimizin (asm) beyan ettiği gibi, “Allah’ım bana doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru” diye devamlı dua edin.
Yazımın bu noktasında, sizi bir başka tefekküre daha yöneltmek istiyorum. “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” ayetinin mefhum-u muhalifi üzerinde düşündüğümüzde, (yani bu durumun zıttı olan durumundan mânâ çıkarttığımızda) şu sonuca varıyoruz. Kötülük yapanlar ancak kendilerine kötülük yapmaktadır ve köütülük yapanları da azap beklemektedir.
Yazımın hacmini daha fazla uzatmayayım ve sizi Furkan Suresinin son dört ayetini tefekkür ile başbaşa bırakayım:
“(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler. İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!” (Furkan Suresi, 74-77)
Allah bizleri “her anda ve her yerde iyilik yapanlardan ve salih amel işleyenlerden eylesin. Amin.
-
-