Polatlı’da 8 yaşındaki Eylül isimli bir kız çocuğu, Ağrı’da Leyla isimli bir kız çocuğu hunharca katledildi. Çocuklarımıza yönelik cinsel istismarlar, şiddet eylemleri ve cinayetler bitmek bilmiyor. Dertliyiz. Feryatlarımız arş-ı ala’ya yükseliyor. Ancak yerdeki yetkililer feryatlarımızı nedense duymuyor. Feryatlarımıza hep kulak tıkıyorlar. Bundan 4 yıl önce de yine çocuklarımız katledilmiş ve şiddete maruz bırakılmış ve biz de elimizden gelen tek işi yapmışız ve yazmışız. Bu olaylar üzerine 4 yıl önce çok dertli ve çok sert sözlerle eleştirilerde bulunmuştum.
Aşağıda 5 beyit halinde size birkaç gün önce yazdığım şiirlerimi sunuyorum. Bu şiirlerden sonra yazdıklarım bundan 4 yıl öncesine aittir.
1-
Kendini savunamayanları savunmazsa bir Devlet.
O Ülkede ne huzur ve güven kalır, ne de selamet.
2-
Huzur içerisinde yaşarsa bir yerdeki tüm masum.
Dünyanın en medeni Ülkesidir o Devlet, o toplum.
3-
Solmasın çocukların gözlerindeki umut ve heyecan.
Sevinmesin hiçbir alçak, sevinmesin hiçbir düşman.
4-
İnsanlar birbirine tavsiye etmeli her daim hak ve sabır.
Çocuklarımızın güvenli geleceği için sen de haykır.
5-
Çocuklar güvende değil, bu böyle gitmez
Sistem değişmezse, bu mesele hiç bitmez.
Evet, bu 5 beyitten sonra, “Hatadan Dönmek Fazilettir. İdam Cezası Mecburiyettir” başlığı altında 4 Mayıs 2014 tarihinde yazdığım ve birçok internet sitesinde yayınladığım yazımı tekraren (noktasına ve virgülüne dahi dokunmadan) aynen yayınlıyorum:
Hataydı. Günahtı. Yanlıştı. Vebaldi. Evet, net olarak söylüyorum. İdam cezasını Türk Ceza Kanunundan çıkartmak ve kaldırmak hataydı, günahtı, yanlıştı ve vebaldi. İdam cezasını kim kaldırdı? Neden kaldırdı? Maksat neydi? Avrupa Birliğine verilmiş sözler miydi? Ne olursa olsun maksat ve sebeb, idam cezasını kaldırmak hatadır. Bu hatadan dönmek şarttır. İsterseniz yine de bir bakalım, idam cezasını kim kaldırmış, ne zaman kaldırmış, nasıl kaldırmış? Merak edenler vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 14.07.2014 tarihinde 5218 sayı ile bir Kanun kabul edilir. Bu Kanunun ismi, “Ölüm Cezasının Kaldırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun”dur. Bu Kanun kabul edilmesinden iki hafta sonra (21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede) yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girer. Bu kanunu açıp baktığınızda çeşitli maddelerinde, “idam cezasının yerine ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasının” getirildiği şeklinde ibareler görürsünüz. Kısacası, idam cezası kaldırılmış ve onun yerine “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası” getirilmiştir. Dikkat ederseniz, idam cezasının yerine konulan yeni ceza bile bir ilginçtir. “Müebbet hapisi” ve “müebbet ağır hapisi” anlamak mümkün de, “ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” nedir? “Tavşanın suyunun suyu mu?” Derler ya, “güleriz ağlanacak halimize!”
Avrupa Birliğine şirin görünmek için 2000’li yılların başlarında neler yapıldığını, adeta Avrupa Birliğine endekslendiğimizi yaşı müsait olanlardan ve konuya ilgi duyanlardan bilmeyenimiz yoktur. Yeni bir iktidar işbaşındadır. Karşısında iki seçenek vardır: “Ya reformlar ve Avrupa Birliği ya da “eski tas eski hamam ve askeri vesayet rejimi?” Tabii ki aklın yolu, “o zaman, askeri vesayetten kurtulmak için, sağlam ve kalıcı adımlar atmak, siyasi, demokratik alanda reforma yapmak yolunu gösteriyordu.” Derler ya; “ya bu deveyi güdeceksin, ya da bu diyardan gideceksin.” O zamanki yeni iktidar deveyi gütmek için Avrupa Birliği ile etkin işbirliği içinde reformlara girişti ve askeri vesayet kademeli bir şekilde azaltıldı. Bu yöntem o zaman doğru ya da tartışılır. Herkes aynı düşüncede olacak değil. Benim şahsi görüşüm, “askeri vesayetin tesirinin mutlak suretle kaldırılması gerekliydi. Askeri vesayetin ortadan kaldırılması isabetli bir seçenek olmuştur.” Gel gör ki, bu askeri vesayet belasından kurtulacağız diye bazı reformlara belki “kerhen evet” denilmiş olabilir.
Artık o günün şartları geride kaldı. Zaten Avrupa Birliğiyle de sıkı-fıkı bir irtibat ve etkin bir koordinasyon da kalmadı artık. Herkes kendi işine baksın ve yanlış olan kararlardan vazgeçilsin.
İşte yanlış olan kararlardan en başta da “idam cezasının Türk Ceza Kanunundan kaldırılmasıdır.” Bu yanlışlığı biz belki de 2004 yılından sonra elli kez, elli yerde ifade ettik ve onlarca makale yazdık. O makaleler internetten arandığında bulunabilir. Bu yanlışlığı özellikle son bir haftadır, bazı Bakanlar yüksek sesle ifade etmektedir. Mesela, Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız ve Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu “idam cezası tekrar TCK’na konabilir” diye demeç vermiştir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da benzer bir demeç vererek; “bu olaylar idamlık olaylar” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Başbakanımızın “bu olaylar” dediği, son zamanlarda artan çocuklara yönelik şiddet ve vahşet dolu suçlar ve özellikle son zamanlarda çok küçük yaştaki çocukların acımasızca katledilmesidir.” Bu olaylar vicdanlara derin yaralar açmaktadır.
Bu olaylar maalesef bitmemektedir ve her geçen gün yeni olaylar gün yüzüne çıkmaktadır. Son bir iki haftada, önce Kars’ta, sonra Adana’da ve dün de Osmaniye’de çocuk katliamları meydana gelmiştir. Ülkemizde vahşice işlenen çocuk cinayetleri ve bunların yanında kadına yönelik vahşetin, hasılı toplumun geneline yansıyan şiddetin, sonu nereye varacak? Hunharca ve gözü dönmüş bir şekilde işlenen bu suçların tek bir karşılığı vardır. O da o suçu işleyeni idam etmektir. Unutmayalım ki, Kısasa kısas gerekmektedir.
Bu hususta, Yüce Rabbimiz (cc) bize şöyle seslenmektedir: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara Suresi, 179)
Şu bu hükme karşı burun kıvıran ekabirler ve kendisini beğenmişler olabilir. Şimdi bu hükme rıza göstermeyen nefsinin heva ve hevesiyle kendisi hüküm koymak isteyen tağutlar olabilir. Ya da tağutlara ve ekabirlere tabi olanlar olabilir.
Bu noktada tüm tağutlara, tüm ekabirlere ve onlara tabi olanlara sesleniyorum: “Ey sefiller! Ey reziller! Ey Zavallılar! Siz, insanın fıtratını ve özelliklerini Allah’tan daha iyi mi biliyorsunuz? Siz, hüküm koymayı, siz yönetmeyi, siz adaleti Allah’tan daha iyi mi yerine getiriyorsunuz? Siz, hayatın anlamını, siz kâinatın nizamını Allah’tan daha iyi mi idrak ediyorsunuz? Siz, merhamette, şefkatte Allah’tan daha mı ileridesiniz? Size ne oluyor da, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi kendinize yediremiyor ve Allah’ın hükümlerine burun kıvırıyorsunuz?”
Bu duygu ve düşüncelerle idam cezasının Türk Ceza Kanununa tekrar konması gerektiğini, bunun bir mecburiyet olduğunu ve hatadan dönmenin de bir fazilet olduğunu açık ve net olarak bir kez daha ifade ediyorum.
(Dikkat: Bu yazı 4 yıl öncesine aittir. 4 yıldan beri feryatlarımızı Yetkililerden kimse duymamış. Feryatlarımızı mevcut Yetkililerden duyan olmazsa, varsın olmasın. İdam cezasını tekrar getirmek bir Babayiğide nasip olur, inşaallah)