Dostluk ve dostlar konusu üzerine yüzlerce soru ve sorunu buraya yazabiliriz.
Dostluk ve dostlar üzerine nice fikir ve görüşümüzü burada sizlere sunabiliriz. Bazen bir fıkra, bir anekdot ve bir misal her şeyi derli-toplu ve hızlı bir şekilde anlatmaya ve anlamaya yeter. Dostluk ve dostlar üzerine kafamızda belirecek onlarca soru ve sorunu belki de şu aşağıdaki fıkra açıklayabilir ve bu hususta net bir görüş sunabilir.
İşte fıkramız:
İki mahkum bir hücreye konuyor. İki mahkumdan birisinin gözleri görmüyor. Diğerinin gözleri sağlam. Kaldıkları odada duvarın üst taraflarında küçük bir pencere var.
Gözleri gören mahkum her gün belirli vakitlerde bir sandalyeye çıkıp küçük pencereden dışarıya bakarak gözleri görmeyen mahkum arkadaşına bir şeyler anlatıyor:
"Bugün deniz çok durgun. Sanki bir beyaz bir çarşaf gibi. Rüzgar sanki hafif esiyor. Çünkü, yelkenliler denizde yavaş yavaş ilerliyor. Şu mavi yelkenli denizde bir kuğu gibi süzülüyor. İleride bir çocuk parkı var. Park henüz tenha. Salıncakların ikisi dolu, ikisi boş. Geçen haftaki aşıklar, parka yine geldiler. Hay sizi gidi kumrular sizi. Baş başa, el ele geziyorlar parkı bir uçtan bir uca. Hah işte şimdi, bir banka oturdular. Oh, oh, oh, gözlerini birbirlerinden ayırmıyorlar. Erkek çok bilmiş birine benziyor. Bilgiç tavırlarla sevgilisine bir şeyler anlatıyor. Ne kadar da bir birlerine yakışıyorlar. Maşallah diyelim de nazar değmesin. Ah, ah, ah kardeşim görmelisin. Erguvanlar bugün coşmuşlar. Öyle bir çiçek açmışlar ki, öyle güzellik saçmışlar ki, etraf baştan sona mora boyanmış. Badem ağaçları, oy oy oy badem ağaçları, gelinlik kız gibi bembeyaz çiçek açmışlar. Erik ağaçları da öyle. Onlar da tepeden tırnağa beyazlar giyinmişler. Etrafımızda sanki bir renk cümbüşü var. Evet, evet, işte parkın neşesi, hayattaki en güzel, en sevimli varlıklar, çocuklar geldi. Ellerinde rengarenk uçurtmalar, balonlar var. Umutlarını göğe uçuruyorlar. Heyecanlarını yükseklere salıyorlar. Arkadaşım dinle, dinle, gerçi sesleri gelmiyor, martılar, martılar, gökyüzünde özgürce kanat çırpıyorlar. Bugün martıların keyfine diyecek yok. Masmavi denizin üzerinde gösteri uçuşu yapıyorlar. Arada bir denize şöyle bir dalıp Allah ne verdiyse günlük yiyeceklerini alıyorlar."
Bu böyle hergün sürüp giderken, gözleri gören mahkum gözleri görmeyen arkadaşına günün belirli vakitlerinde böyle anlatımlar yaparken, gün geliyor, ecel doluyor ve vefat ediyor.
Aynı odaya gözleri sağlam başka bir mahkum veriliyor. Gözleri görmeyen mahkum yeni arkadaşına sesleniyor:
"Şu sandalyeye çıkıp da bana diğer arkadaşım gibi dışarıda olup bitenleri anlatır mısın" diyor.
Yeni mahkum sandalyeye çıkıyor, pencereden dışarıya bakıp oda arkadaşına şöyle sesleniyor:
"Buradan mavi gökyüzünden başka bir şey görünmüyor."
Bu söz üzerinde anlıyor ki gözleri görmeyen mahkum, oda arkadaşının yıllarca sırf kendisini mutlu etmek için görmediği halde hayallerini anlattığını anlıyor. Samimi bir niyetle, hasbi bir gönülle bir Dost, bir Dosta mutluluk sunuyor. İşte budur Dostluk.
Bu fıkradan sonra çok da fazla söze gerek yok. Yine de bu hususta son olarak birkaç kelam daha sarfedelim.
"Arkadaşlarınızı, Dostlarınızı mutlu etmek için çok çok büyük imkanlara ve zenginliğe ihtiyaç yok. Gönül zenginliğiniz ve samimi niyetinizin olması yeter. İyilikten yana neye imkanınız yetiyorsa samimi bir niyetle, onu yerine getirin. İşte budur sizden beklenen. Sizden bunun aynısını bekleyin Dostlarınızdan. Bu dostluklar hasbi dostluklardır. Bu dostluklar gerçek dostluklardır. Bunun dışında, dostlardan menfeat umuluyorsa, bu gerçek dostluk değildir. Bu tür dostluklar menfeata ve hesaba dayanan dostluklardır.”
“Allah (cc) bizi dostlukta hasbi olanlardan ve hasbi dostlara sahip olanlardan eylesin. Allah (cc) bizi hesabi dostluktan ve hesabi dostlardan uzak eylesin. Amin."