“Ruh ile toprak” arasında büyük bir irtibat ve oldukça mühim benzerlik var. Gerçi birisi gözle görülmez, elle tutulmaz. Diğeri gözle görülür ve elle tutulur. Bu iki büyük farkı baştan belirteyim. Ancak, bu iki büyük fark dahi, aralarındaki nice irtibat ve nice benzerliği gölgelemiyor ve hatta daha da manalı hale getiriyor.
Evet, “ruh ile toprak” arasında büyük bir irtibat ve çok büyük bir benzerlik var.
İkisine de ekim yapılabilir. İkisi de hasada elverişlidir. Evet, hem ruh ve hem de toprak ekime ve hasada elverişlidir. Toprak, elle tutulup gözle görüldüğü için ektiğini de, hasat ettiğini de elle tutar ve görürsün. Ruh, elle tutulmayıp gözle görülmediği ve ancak hissedildiği için, ruha ne ektiğini, neyi hasat ettiğini ancak hissedersin. Evet, toprağa ektiğini ve biçtiğini görürsün. Ancak ruhuna ektiğini ve biçtiğini göremezsin. Ancak farkedersin ve hissedersin.
Gerçi, esas anlatmak istediklerim bunlar değil. Dikkat çekmek istediğim başka bir husus var. Asıl ona dikkatleri çekmek istiyorum.
İnsanlar toprağa neyi ektiğini o kadar önemsiyorlar ve dikkat ediyorlar ki, aynı özeni ruh için göstermiyorlar. Mesela, toprağa ektikleri tohumun kaliteli olmasına özen gösteriyorlar. Tohumu ektikten sonra bakımına ve tımarına büyük ihtimam gösteriyorlar. Mesela, bahçelerine diktikleri bir fidana o kadar ilgi gösteriyorlar ki, ne zaman sulanacak, ne zaman dalları budanacak ve fidanın gürleşmesi nasıl sağlanacak? Bunları ince bir titizlik ve hassasiyet ile yerine getiriyorlar.
Buraya kadar he rşey güzel de, ruhunuza ektiğiniz tohuma ve diktiğiniz fidana neden bu kadar özen ve ihtimam göstermiyorsunuz? Üstelik, toprağa ektiğini, sonradan sökmek ve ektiğin şeyden vazgeçmek kolay. En fazla bir yıl sürer ve dersin ki, “ben bu ekimi bir daha bu toprağa ekmeyeceğim” diyerek vazgeçersin.  Ruh öyle mi? Ruhuna ektiğini ve diktiğini kolay kolay söküp atmak kolay mı? Hayır. Çok zor. Hatta bazen imkânsızdır.
Evet, ruhuna ne ektiğine dikkat et. Toprağa ektiğin yanlış bir tohumu ve fidanı söküp atmak kolay da “ruhuna kin ve öfke ekmiş isen, haset ve bencillik dikmiş isen onları nasıl söküp atacaksın?” “Ruhunu kinden ve öfkeden müteşekkil çalı ve diken dalamış ise, haset ve bencillikten müteşekkil ayrık otları ve pıtraklar tüm ruhunu sarmış” ise onlardan kurtulmak kolay mı?
Ruhunu şeytana teslim etmiş isen ve o lanetli şeytanın boyunduruğu altına girmiş isen, işin zor. Zor, zor ve zor. Şeytanı ruhuna bahçıvan tayin eylemişsen, o lanetli Şeytan sana düşman olduğu için, hiç gül eker mi, hiç çiçek diker mi? Şeytanın senin ruhuna ekeceği ancak dikendir, ayrık otudur, zehirli sarmaşıktır, insanlara zarar veren pıtraktır. Şeytan senin ecdadına düşman, Şeytan senin soyuna-sopuna düşman, o düşman Şeytan, senin ruhunun huzur içinde olmasını ve güllük-gülistanlık bir halde olmasını ister mi? İstemez elbet. Şeytan senin öfkeli, kinli ve sevgisiz olmanı ister. Ruhunda kin, sevgisizlik ve kin tohumlarını yeşertir. Şeytan senin hoşgörüsüz, saygısız ve edepsiz olmanı ister. Ruhunda edepsizlik, saygısızlık ve hoşgörüsüzlük fidanını yeşertir.
İşte görüldüğü ve anlaşıldığı üzere, hem toprak ve hem de ruh, iki mümbit ve iki müsait yerdir. Toprak da, ruh da ekime ve dikime müsaittir. Toprak da, ruh da hasada müsaittir. Toprağa nasıl özen gösterip ve başına en iyi çiftçiyi ve bahçıvanı tayin ediyorsan, ruhuna da en iyi ve en doğru çiftçi ve bahçıvanı tayin et. Ruhunu Meleklere teslim et ve Müsellim ol. Ruhuna Rahman’ı (cc) vekil kıl ve Mütevekkil ol. Bu sözlerimi dinlemez isen, ve ruhunu başkalarına teslim edersen, ruhuna başkalarını vekil tayin edersen, ne Dünyada gülersin, ne de Ahirette gülersin.
Gelin son sözümüzü şiir gibi söyleyelim:
“Toprağa da, ruhuna da ne ekersen onu biçersin.
Neyi, nerede, nasıl ekeceğini elbet sen seçersin.
Buğday ekersen buğday, iyilik ekersen iyilik biçersin.
Bu Dünya bir imtihan Dünyası, iyilik edersen geçersin.
Ahirette her şeyin en iyisini, en güzelini yer ve içersin.”
Vesselam.