Hem satmak için, hem de değer katmak için kitap çıkartılamaz mı? Hangi kitap? Ders kitapları ile fikir kitapları aynı mı? Yemek kitapları ile şiir kitapları aynı mı? Roman, hikaye gibi kitaplar ile Tarzan, Teksas, Zagor gibi resimli kitaplar aynı mı? Şimdi bu sorular nereden aklına geldi senin? diye sorabilirsiniz.
Kitap fuarlarından aklıma geldi. Zaman zaman bu fuarlarda görüyorum. Anlı şanlı, paralı pullu Yazar Efendi, bir sehpanın (ya da tezgahın) arkasına oturmuş ve müşteri bekliyor. Gariban bir Yazar olsa anlarım. Garibimin cebi üç beş kuruş para görsün der ve hatta teşvik de ederiz. Zaten fuarlar da adı üzerinde satış ve pazarlama meydanı değil mi? Bırakın garibanlar para kazansın. Peki bu cebi şişkin Yazarlara ne oluyor da böyle kitap fuarlarında boy gösteriyorlar.
Bu Yazarları kitap fuarlarında gördüğümüz gibi bazı konferans salonlarında da görüyoruz. Kelli felli ismi cismi besbelli Yazar Efendi, konferans biter bitmez bir sandalye, bir masa bulup başlıyor imzalamaya ve satışa.
Kitap ile satış kelimesi dahi ikisi birarada çok ayrı duruyor. Hiç de birbiriyle uygun düşmüyor. Yazarın kitap okurunu bir müşteri gibi görmesi de yanlış.
Düşünen ve fikir üreten bir Yazarın kitap satıcısı olması çok garip. Maksat satış olmamalıdır.
Evet, kimse kusura kalmasın, "kitap satmak için çıkartılmaz, topluma değer katmak için çıkartılır."
Buraya kadar yazdıklarımlarımdan anlaşılmıştır ki, "kitap satmak için mi, topluma değer katmak için mi" diye sorarken maksadım fikir ve düşünce kitapları içindir. Yoksa kişi okullarda okutulan yardımcı ders kitabı çıkartıyor. Kişi yemek kitabı, şifalı bitkiler kitabı çıkartıyor. Elbette buna itirazımız yok. Maksat para kazanmaktır. Ancak kişi şiir türü, deneme türü, roman türü kitap çıkartırken "bu kitabım yüz bin satacak ve köşeyi döneceğim" diyorsa, o zaman şunu sormak gerekir. "Şiir mi yazıyorsun, şiir mi satıyorsun?" Şiir satılık değildir. Şiir yazılıktır. Şiirden yazlık alınmaz, yazılık alınır. Aynısı diğer edebi türlerdeki kitaplar için de geçerlidir. Büyük paralar kazanmak için deneme, roman ve hikaye de yazılmaz.
Evet, bu konu üzerinde yazdıkça yazılır. Zira mevzu derin. Kamyon kasası arkasında "Mevzu Derin" yazıyordu ya! Yine oraya geldik.
Kamyon kasası arkası yazıları deyip de hafife almayın sakın. Bazı kamyon arkası yazıları bir kitap gibidir. Hatta bazı kitapları alır ve okur, beğenmeyip atarsınız. Çünkü verdiği mesajı beğenmezsiniz. Ya da "bu kitap hiçbir mesaj vermiyor" dersiniz. Buna karşın bazı kamyon kasası yazıları vardır ki bir cümle ile büyük bir mesaj verir.
Şimdi diyeceksiniz bu nasıl bir düşünce? Hiç kamyon arkası yazısı bir kitap bir olur mu? Evet, zaten ben de "olmaz" diyorum. "Bazı kamyon arkası yazıları bazı kitaplardan daha anlamlı" diyorum. Abarttım değil mi?
Bazen abartmak gereklidir. Elbette faydalı ve olumlu mesaj yüklü kitaplar için değil bu sözlerim. Elbette topluma yön gösteren kitaplar baş tacıdır. Buna itirazımız olamaz. Gel görelim ki, bazı kitaplar oradan-buradan derlenmiş fikirler ile dolduruluyor. İçine bir kaç tane de resim ekleniyor. Al sana kitap. Yeni bir mesajı yok. Değer kattığı bir husus yok. Hedeflediği bir yüksek maksat yok. Toplumdaki bir ihtiyacı da karşılamıyor. Üstüne üstlük kafa karışıklığına da neden oluyor. Bu kitaplar için şimdi ne diyeceksiniz? Bir kamyon arkası yazısı bunlardan daha kıymetlidir. En azından israf yok. Kısa ve öz olarak mesaj sunuyor.
Tekrar asıl sorumuza gelelim ve düşünmeye devam edelim.
"Kitap satmak için mi çıkartılır, topluma değer katmak için çıkartılır" sorusu ile ilgili olarak şu da denebilir. Kitabı yazar çıkartmaz, yayınevi çıkartır. Yayınevleri de ticari bir teşekkül oldukları için elbette para kazanmayı birinci hedef olarak almaları normaldir. Burada durum biraz çetrefil bir hal alsa da, öyle yazarlar vardır ki, yayınevlerinde çatır çatır para konuşup para sözkonusu olunca "gözleri fıldır fıldır dönen." Ben bu huydaki yazarları sevmem.
Ben fikir için yazan ve topluma değer katmak için kitap çıkartan yazarları severim. Ben ücret derdinde değil, memleket derdinde olan yazarları severim. Ben kitabı nimet değil, hizmet gören yazarları severim. Ben Bediüzzaman Said Nursi'yi, Mehmet Akif'i, Yunus Emre'yi, Mevlana Celaleddin-i Rumi'yi ve benzerlerini severim. Eserleri milyonlarca basılıyor. Hiçbirisinin maksadı para ve pul olmamıştır. Yunus Emre ve Mevlana günümüzde yaşasa idi eserlerini bastıran kitapevlerinden para almaz, belki de üzerine para verirlerdi. Kitaptan dolayı telif ücretini kendileri almaz, hayır kurumlarına bağışlarlardı. Zaten, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Akif hiçbir şekilde telif ücretini düşünmemişler ve gayeleri sırf Allah rızası olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi Üstadımız "gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır" diye gür sesle haykırmıştır. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı için kazandığı para ödülünü almamıştır.
Kuran-ı Kerim'de bir kaç yerde geçen bir husus var. Bu husus ilim ve ücret üzerinedir. Bu husus Hakka çağırma ve ücret üzerinedir. Peygamberlerin Hakka davet ettikleri kişilerden hiçbir şekilde ücret talep edemeyecekleri üzerinedir. Gerçek Alimler de Peygamberlerin varisidir ve eğer Hak Dava için kitap çıkartıyorlar ise telif ücreti talep edemezler. Maksatları para ise buna Hak Davayı alet etmesinler o zaman.
"Mevzu Derin" dedik ya, bakın nereden nereye geldik. "Kitap satmak için çıkartılır, topluma değer katmak için mi çıkartılır" sorusu etrafında düşünürken İslamî Düşünce üzerine yazı yazan, eli kalıem tutanların telif ücreti alıp alamayacakları meselesine kadar geldi.
Mevzu derin. Şimdi burada buna benzer başka bir mesele daha aklıma geldi. Hocaların cenazelerde, mevlütlerde okudukları Kuran ve ilahilerden dolayı ücret alıp alamayacakları meselesi aklıma geldi. "Mevzu Derin" dedik ya! Bu hususta düşünceler ve sorular bitmez. Sizi daha fazla meşgul etmeyeyim.
Sözümüzü kelamların en güzeli Kuran'dan bir ayet-i kerimenin meali ile noktalayalım.
"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir." ( Yasin Suresi, 21)