Evet, bir vatandaşımız muhtemelen yerde bulduğu o Arapça yazıyı Kuran'dan bir ayet sanmış ve saygısından dolayı o şekilde duvara yerleştirmiştir. Arkadaşım bu anısını anlattıktan sonra. Benim de gözümde çocukluğumda yaşadığım benzer anılar canlandı. Biz de çocukken, bir çok kere, yerde bulduğumuz ve üzerinde Arapça yazan kağıtları yerden alıp da öpüp başımıza koyduk ve uygun bir yerde sakladık. Bunların, o zaman kaçak olarak Suriye'den getirilen kaçak tütün gibi şeylere ait etiketler olduğunu çok sonra öğrendik. Öğrenince de biz de gülümsedik tabi.
Dün sohbetteki konu Arapça ve Osmanlıca harfleri bilmemiz gerektiği üzerineydi. Ancak, ben bu hususla birlikte başka önemli hususları da tefekkür ettim. Ben “niyet” konusu üzerinde düşünce geliştirdim o anda.
Düşündüm de, hem arkadaşımın anlattığı anıda, ben de benim yaşadığım anılarda, “niyet” önemlidir. O kişi o hareketi yapmakla sevabını aldı. Çünkü o kişinin niyeti Kuran'a saygıdır. İsterse o kağıtta başka bir şey yazılsın. Biz de çocukken sırf Kuran yazısı ve ayet sandığımız için Arap Ülkelerinden gelen ürünlerin üzerindeki yazıya dahi saygı gösterirdik. Bizim de niyetimiz önemlidir. Sevap aynen verilir.
Sevgili Peygamberimiz (asm) "ameller niyetlere göredir" buyurmaktadır. Başka bir hadis-i şeriflerde Sevgili Peygamberimiz (asm) “mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” buyurmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi (ra) “Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir”demektedir.
Gerçekten, niyetler o kadar önemlidir ki, basit bir hareketimiz, niyetimiz, yüce, ulvi ve âli olduğu zaman, büyük bir ibadet halini alıyor.
Mesela, yolun tam ortasındaki bir taşı alıp da kenara koyuyorsunuz. Bu taşı kenara koymakla niyetiniz farklı farklı olabilir. Niyetiniz, Allah rızası ve o yoldan geçen bir insanın, o taşa çarpmasını düşmesini engellemek ise, işte size bu niyetinizden dolayı büyük bir sevap var. Bu ulvi ve yüce niyetinizden dolayı hareketiniz bir ibadet gibidir. Eğer, o taşı kaldırmaktaki niyetiniz bu değil de, spor yapmak ya da sizdeki bir titizlik ise, hiçbir sevap alamazsınız.
Başka bir misal daha vereyim. Sanırım, bu misali daha önce bir darb-ı meselden okumuştum: “Birçok kişinin bulunduğu bir merasimdeki yemek sonrasında, adamın biri gelip yetim bir çocuğun başını okşuyor. Sonra başka bir adam gelip o da o çocuğunun başını okşuyor. Bu iki adamdan birincisi sevap alıyor. İkincisi günah alıyor. Yapılan hareket aynı. Ancak, birincisi sevap, ikincisi günah alıyor. Neden? Nedeni şu: Birinci adam, o çocuğu sırf Allah rızası için ve ayetlerde geçen “yetimleri görüp gözetleyin, onları sevin” emrine uymak için başını okşuyor ve çocuğu seviyor. İkinci adamın niyeti ise bambaşkadır ve kötüdür. İkinci adam şöyle düşünmektedir: “Bu kadar kalabalık içinde şu çocuğun başını okşamakla hem havam ve forsum artar, üstelik elim de kirli, elimdeki kiri silmiş olurum.” Evet, gördüğünüz gibi, hareket aynı olsa da, niyet çok çok farklıdır.
İslam dini harekete bakmaz. Niyete bakar. Bu noktada, aklıma yine bir hadis-i şerif geldi: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama O (cc), sizin kalplerinize bakar.”
Bu yazıda daldan dala ve konudan konuya doğru gidişimiz sürüyor. Dikkat ederseniz. Yazıma Osmanlıca ve Arapça bilmenin öneminden başladım ve niyetlerimizin önemini anlatmayla sürdürdüm ve yazımın sonunda, bu yıl genel seçim yılı olduğu için, başka bir hususa getiriyorum. Gerçi bu husus da konumuzla ilgili. Niyetle ilgili. Ancak, genel seçimlerdeki niyet ile ilgilidir.
Binlerce kişi seçimlerde TBMM’de milletvekili olmak için aday oluyor. Bunların dış görünüşte niyetleri aynı. Herkes, “vatana ve millete hizmet için ve toplumda huzur ve refaha katkı sağlamak için aday olduklarını söylüyor. Bu söyledikleri önemli değil. Niyetleri önemli.
Ben de bu seçim öncesinde şöyle dua ediyorum: “Rabbim niyetleri âli, ulvi ve yüce olana yardım et. Niyetleri şahsi ve sırf kendi çıkarı olana yardım etme.” Amin.
Yazımın sonunda, ister gündelik ve özel olaylarda, isterse toplumsal ve genel olaylarda “harekete bakmak değil, niyete bakmak önemlidir” diyorum. Herkesin niyetini elbette biz bilemeyiz. Bizim bilmemiz de önemli değil. Herkesin niyetini bilen Allah (cc) var. Bu bize yeter. Bize düşen, “kendi niyetimizin âli, ulvi ve yüce olmasıdır.” Vesselam.