Ne garip yüzyıldayız.
El Biruni’nin toprakları mühendis, doktor arıyor.
İngiliz oyunlarıyla gönendirilen bir İslam anlayışının ideal islam olarak müslümanlara dayatılması oyunu aklımızla dalga geçercesine bizlere izlettiriliyor.
El Biruni gibi büyük bir alimin yaşadığı topraklar bu gün dünyadan doktor, mühendis dilenir haldeyken ideal İslamı temsil ettiklerini söyleyebiliyor. Birileri de buna inanıyor.
Pek çok İslam aliminin kitaplarıyla gelişimini tamamlayan Batı medeniyeti, Rus hatta Çin gibi ülkeler bu ilimler temelinde dünyaya yön verirken;
“Oku” diyerek yeryüzüne inmeye başlayan bir kitaba inanan insanlar,
İslam adına cehaletin, cahiliyeden kalma eski bir yaşam tarzının kutsandığı bir anlayışı Müslümanların bilinçaltına sinsice ideal İslam gibi dayatılması oyununu kavrayamıyor.
Gelecek dönemlerde ithal akımlarla Anadolu İslamı’nın Yunus’un Mevlana’nın Hacı Bektaş’ın, Ahmet Yesevi anlayışının yoğurduğu mayanın içine İngiliz İslamı’yla fikirsel ayrılık tohumlarının serpilmeye çalışıldığını sanki daha çok göreceğiz.
Bu nedenle bazı gerçekleri zihinlerimize kazımamız gerek.
Cehaletin vahşeti, “oku” diyen akıl dini İslam’ın kutsalı olamaz.
Dünyanın yüzlerce yıllık ilmi birikimiyle oluşan medenileşme serüvenini dışlayan, her şeye bidat gözüyle bakan bir anlayış her döneme hitap eden bir dinin temsilcisi olamaz.
Alemlere rahmet olarak gelen bir din insanların kaçtığı vahşet ortamlarını oluşturamaz. Böyle bir ortam varsa bu İslam’ın değil ancak oradaki Müslümanların Kuran’ı anlamaktan uzak cehaletinin ve yine birilerine hizmet ettiğinin göstergesidir.
Elbette inanan herkes müslümandır. Ama alimin mürekkebini şehidin kanından eftal tutan bir dinin sadece savaşan, kan döken bir din gibi anlatılmasına, sunulmasına tüm İslam alemi karşı çıkmalıdır.
İslam bazen Rusya’ya karşı ABD’nin, bazen ABD’ye karşı Rusya’nın, Çin’e karşı AB’ nin çıkarları için savaşacak insan bulmak için kullanılacak basit bir din değildir.
Hele akıldan yoksun kitlelere dönüştürülen ilme, akla, kitaplara düşman insanların kullanılmasına motivasyon olmak için gönderilmiş bir din hiç değildir.
Namus, edep,iffet, haya gibi değerleri temsil eden kadınların bedenini metalaştıran onu fikirleri olan özgür bir insan olarak kabul etmeyen dayatmacı bir anlayışın İslam’a en büyük zararı verdiğini bilmek zorundayız.
Bu planlara maşa olan cahiller bunu imanın bir göstergesi gibi yüceltse de;
bu oyunu kurgulayanlar ayetle bu yaptıklarına kılıf bulmaya çalışsa da
akıl sahibi insanlar İslam’ın ruhları dinginleştiren yüceliğinin ve esenliğinin, kız çocuklarını gömen bir anlayışa sahip vahşi bir toplumdan onları yücelten bir medeniyet oluşturduğunu bilir.
Devletler dış politikanın gereği olarak bu tarz fikirler taşıyan yönetimlerle ilişki kurup, dünya reel politiğinde çıkarlarına uygun pozisyon almaya çalışabilir. Dış politikanın de facto durumlarda geliştirdiği bu mecburi hamleler bizleri yanıltmasın.
İslam’ın en güzelinin yaşandığı yer olan güzel ülkemizde cehaletle yoğrulan İslam anlayışlarının yüceltilmesi kabul edilemez.
Bu yanlış İslam anlayışını gerçek İslam zanneden, bu geri kalmış düşüncelerle İslam’ı yorumlayan gençlerin deizm, ateizm gibi tuzaklara düştüğü göz önüne alınırsa,
Aslında akıl ve ilimle tekamül eden İslam anlayışını yok edip onu marjinalleştiren, cehalet dolu bir İslam anlayışını dünyaya ideal islam gibi sunulmasının arka planını daha net görebiliriz.
İslam adına yapılan bu iktidar savaşlarına, İslam adına uygulanan dayatmacı yönetim anlayışına daha önce de İslam dünyası şahitlik etti.
Bu anlayışa karşı çıkan Ebu Hanife hazretleri mahkum edildi.
Bu cehalet anlayışıyla uyuşmayan İbni Sina, El Biruni, İbni Haldun, Razi gibi alimler dünyaya yön verirken tek düze cehaletin dayatmacı İslam anlayışı islam ülkelerini gerileterek karanlık bir döneme sürükledi.
Bu sırada ilimden uzaklaşan, Moğolların yaktığı kütüphanelerle geçmiş ilmi birikimi de kaybeden doğu medeniyetinin ilimle ulaştıkları görkemli günleri, bin bir gece masallarıyla uyumadan önce anlatılan ninnilere dönüştü.
Aklın yüceliğiyle İslam’ı dünyaya yayan Maturidi’nin itikad anlayışı tüm Anadolu ve Orta Asya islamının hocası Ahmet Yesevi’nin hocasına şu sözleri söyletecekti.
Cahilin abidide, zahidide hüsrandadır.