Büyük kalabalıklar arasında insanların tek başına kaldığı veya bırakıldığı bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki. Kimsenin kimseyi tanımadığı ya da görüp de görmezden geldiği, aman bir selam veririm, borçlu çıkarım deyip yolunu değiştirdiği, asansörde dahi sırt sırta dönüldüğü ve daha neler neler…



Doksan beş yıl önce Maraş, yüz yıl önce Çanakkale ve daha evvellerinde bu necip millet bir yumruk olup düşmanı bertaraf etmiştir. Bütün halkı, bütün inançları ve bütün şehirleriyle beraber bizlere emanet edilen Cennet Vatan bir ülkedir Türkiye. Bunun temelinde aziz ecdadımızın aile, boy, yurt, devlet kurma geleneklerindeki hassas denge yatmaktadır. Bir toplumun var olması ve ayakta kalması şüphesiz sağlam kurulmuş aile, komşu ve memleket ilişkileriyle mümkündür. Yakın zamana kadar aile ve komşu ilişkilerinde geleneklerimiz ve inancımız doğrultusunda hareket ettiğimiz herkesin malumudur. Büyük devlet olmanın, büyük toplum olmanın, dünyada söz sahibi olmanın temel şartlarından biridir sağlam komşuluk ilişkileri. 
Bu millet; "Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve maliki bulunduğunuz kimselere iyilik edin " (Nisa/36),  
Ayetini ve
“Cebrail bana komşuluk haklarından o kadar çok bahsetti ki, komşunun komşuya varis yapılacağını zannettim.”
“Şerrinden komşusunun güveninde olmadığı kimse gerçek mümin olamaz.” 
“Allah'a ve Ahiret gününe iman eden komşusuna iyilik etsin.” 
“Hastalanırsa ziyaretine gidersin, vefat ederse cenazesini kaldırırsın. Senden borç isterse borç verirsin. Darda kalırsa yardım edersin. Başına bir felaket gelirse teselli edersin. Evinin damını onunkinden yüksek tutma ki, onun rüzgârını kesmeyesin. Ya senin ne pişirdiğini bilmesin, ya da pişirdiğinden ona da ver.”  
Hadis-i Şeriflerini düstur ederek yücelmiş bir millettir. 
Ancak şimdiye baktığımızda durum bunun tam aksi. Daha doğrusu şehirleşmeyle beraber insanların farkında olmadan içlerinde besleyip büyüttüğü bencilliği ve yalnız kalma arzuları ortaya çıkmaktadır. 


Uzunca yıllar Türkiye’nin doğusunda görev yaptım. Daha doğrusu gittikçe doğuya; Doğu’dan öte doğu var mı derken Uzakdoğu’ya bile gitme fırsatı bulduk. Doğu ile oraya göre Batı olan Kahramanmaraş’ı da bazı yönlerden karşılaştırma gereği duyuyorum. 


Ülkemizin en kırsal bölgesi olan Hakkâri’de göreve başladığım zamanda sıradan bir mahalleden ev tutup yerleşirken alt komşu çocukları ve eşi ellerinde bir tepsi içerisinde yemekle geliverdiler. Evde su olmadığı için evin su ihtiyacını da taşıyarak giderdiler. Yani anlayacağınız yokluk ve yoksulluk içinde bir memlekette komşusuzluk nedir görmedik. Bitlis’te yine öyle orada da apartmanda kaldığımız süre zarfında nerdeyse bütün komşularla tanışmıştık. 
Ve şimdi.


Tam beş aydır memleketim Kahramanmaraş’ta ikamet ediyorum. 24 daireli bir apartman olduğunu giriş kapısındaki daire numaralarından öğrendiğim bir binada oturuyoruz. 


Kimi tanıyorsun hoca derseniz,


Vallahi apartman yöneticisi ve görevlisini tanıyorum. Ha bir de alt komşuyu. Sağ olsunlar, bizim ufaklıklar gürültü yaptıkları zaman birkaç kez kapıya gelip şikâyet ederek, arada bir de alt kattan küt küt vurarak varlıklarını hissettiriyorlar. 


Çok şükür bizi tanıyan eş, dost ve akrabalar hemen hemen her gün ziyaretimize geliyorlar, bundan son derece memnunum. Ancak şöyle de düşünmüyor değilim tutacağım çocukların elinden, her daireye elimizde çiçekle gidip; 


- Efendim biz geldik beş aydır bu apartmanda oturuyoruz, sizleri hoş geldinize bekliyoruz.


Belki de vakit yoktur şu sanayi ve iş humması olan memlekette. Hafta sonu da dinlenme ve tüketim furyası…


Hiç mi karşılaşmıyoruz karşı komşu veya diğer sakinlerle derseniz.  Olur mu? Elbette karşılaşıyoruz bazı gölgelerle. Adet yerini bulsun diye selamlaşacağız ancak yüzler öbür tarafa dönük. 


Ah ah! Ne hale geldik? Zenginleşip köşeyi döneceğiz diye gece gündüz çalışıyoruz. Ne var ki köşeyi döndüğümüzde tek başımıza kaldığımızın farkında değiliz. Dört duvar arasına girip yine dört duvar arasındaki işimize gidiyoruz. Halbuki eski veya köy yaşantımızda komşuluk ilişkileri ne kadar da güzeldi. Kapı eşiğinde bekleme gelen gidenle sohbet etme. Komşunun acısını tatlısını bilip ortak olma…


Şimdi ise komşuların ha varlığı ha yokluğu. Ölse birisi haberi olmayacak kimsenin. 


Sitemim sadece benim apartmanındaki komşularıma değil, nasıl bu hale geldiğimize…