Ne vakit, kendi kafama ve kendi nefsime göre iş yapacağım tutsa, her daim aklıma Hz. Yunus’un başına gelenler gelir.
Hz. Yunus’un başına ne mi geldi?
Önce gelin bu kıssayı bir hatırlayalım: Hz. Yunus (as) bugünkü Suriye ve Irak sınırları içerisinde yer alan Ninova Şehrinde elçilikle görevlendirilmiş bir Peygamberdi. Ninova Asurlu’ların en büyük bir şehriydi. Hatta başşehriydi. Hz. Yunus (as) bu şehirde risalet görevini icra ederken büyük çok zorluklar ve çok büyük inatçılıklarla karşılaşmıştır. Yunus’un kavmi taştan, mermerden yapılmış putlara tapmakta ısrar ediyor ve oldukça fazla azgınlıklar işliyorlardı. Hz. Yunus’a her fırsatta sözlü saldırılarda bulunuyorlar, sataşıyorlar ve alay ediyorlardı. Kavminin bu tür fiillerinden oldukça rahatsız olan Hz. Yunus (as) bir gün ansızın, kendi kendine karar vererek Ninova’yı terk eder. Bu husus Enbiya Suresi’nde şu şekilde izah edilir: “Zünnûn’u da (Yunus’u da) hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti.” (Enbiya Suresi, 87)
Evet, Hz. Yunus (as), bir kavme tebliğ için görevlendirilmiş bir Peygamber’di. Kavmi Ninova dedikleri bir yerde yaşıyordu. Hz. Yunus (as) görev yeri olan Ninova’yı ilahi bir emir ve vahy olmadan, kendi kafasına göre terk etti ve gitti. Hiçbir Peygamber görev yerini ve tebliğe memur olduğu kavmi bırakıp da gidemez. Kavmi ne yaparsa yapsın, hangi azgınlık ve hangi zulmü işlerse işlesin, ilahi bir emir olmadan, hiçbir Peygamber görev yerinden ayrılamaz. Ayrılırsa ne olur? Kendine yazık eder ve nefsine uymuş olur.
Gün gelir elbette Peygamberler de bulunduğu yeri terk edebilir ve bir müddetliğine oradan uzaklaşabilir. Bu terk edişler ve uzaklaşmalar kendi başına ve kızgınlıklarla verilmiş kararlarla değil, ilahi emirlerle olmalıdır. Hz. Lut (as) da kavmini terk etti. Nasıl terk etti? Yüce Rabbim (cc) ilahi emir verdi ve “artık kavminden uzaklaş, onların sonu geldi ve cezalandırılma vakti tamamdır” şeklindeki vahiyler üzerinde Hz. Lut (as) kavmini bırakıp gitti ve ardından çok geçmeden Lut Kavmi helak edildi, gökten taş yağdı, o azgın ve sapkın kavim mahv-ü perişan edildi. Lut Kavmi gibi daha nice azgın kavimler yok edildi. Peygamberler tebliğ ve uyarılarını yaptılar. Azgın kavimler bu uyarıları dinlemediler ve malum akıbet kendilerini yakaladı ve yerle bir edildiler, hatta yerin de altına geçirildiler.
Hz. Musa (as) da kavmini terk etti, ancak bu terk ediş bir ilahi emirle olmuştur. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) de Mekke’den Medine’ye hicret etti. Bu ayrılış da ilahi izin ve vahiy ile gerçekleşmiştir. Elhamdülillah.
Tekrar gelelim Hz. Yunus (as) kıssasına. Evet, Hz. Yunus (as) kendi başına ve kendi nefsine göre hareket ederek kavminden uzaklaştıktan sonra bir gemiye biner ve yola çıkar. Gemi gece karanlıkta yol almaktadır. Hz. Yunus (as) gemideyken gece büyük bir fırtına ve çok büyük bir karışıklık yaşanır. Gemidekiler putperestlerdir. Bu fırtına ve karışıklığın tanrılarının kızgınlığından kaynaklandığına düşünmektedirler. Bu fırtınadan kurtulmaları için kura çekmeleri gerektiğine, kurada çıkacak kişinin de denize atılmasıyla fırtınanın dineceğine ve tanrılarının kurban istediğine inanmaktadırlar. Kura çekilir ve Hz. Yunus (as) kurada çıkar. Ve denize atılır. Hz. Yunus’u bir balık yutar. Denizin fersah fersah altı ve karanlık mı karanlık bir yerdesiniz. Vakit gecenin en koyu anı. Fırtınalar denizi dalgalandırmaktadır. Üstüne üstlük bir büyük balığın karnındasınız. Bu durumdan kurtulmak mümkün müdür? Bu durumdan sizi kim kurtarabilir? Tek bir kurtarıcı vardır. O da Hazreti Allah’tır.
Denize atılan ve balık tarafından yutulan Hz. Yunus (as) hatasını anlamıştır ve şu azim dua ve büyük münacat ile Rabbimize (cc) yalvarmıştır: "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin." “(Ya Rabbi) Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni noksanlıklardan uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum." (Enbiya Suresi, 87)
İşte bu duadan sonra, o güçlükten, o karanlık ve o dehşetli yerden Hz. Yunus (as) kurtulmuştur. Eğer Hz. Yunus dua etmeseydi ve nefsini kınamasaydı, kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.”(Saffat Suresi, 143-144)
Hz. Yunus (as) kıssası bize neyi anlatır ve neyi öğretir? Sabretmeyi öğretir. Kendi başımıza iş yapmamayı öğretir. Nefsimize uymamayı öğretir. Kızgınlıkla karar vermemeyi öğretir. Her daim bizi gözetleyip duran ve bizim her daim yanımızda olan Yüce Rabbimiz’in hoşuna gitmeyen bir iş yapmamayı öğretir. Yüce Mevla’mızın hükmüne sabretmemizi öğretir.
Zaten Yüce Rabbimiz (cc) bu noktada bizi açıkça ikaz ediyor: “Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi (Zünnûn) gibi olma.” (Kalem Suresi, 48)
Evet, bize düşen bu Dünya hayatındaki kararlarımızda yalnız başına hareket etmememiz gerektiğine inanmak ve bütün iş ve icraatlarımızda Hak (cc) ile birlikte hareket etmektir. Elhamdülillah.
İnşaallah, her daim ve her an Hak (cc) ile birlikte hareket ederiz ve nefsimizle hiçbir vakit hareket etmeyiz ve nefsimizi bir tarafa atarız.
Yüce Rabbim (cc) bu duamızı kabul eylesin. Amin.