Güneş Sistemi, ışığında yaşam olan (bildiğimiz) tek yıldızı, yaşamın bulunduğu (bildiğimiz) tek gezegeni, kendi üzerinde meydana gelmemiş bir canlı tarafından ayak basılmış (bildiğimiz) tek gök cismi olan Ay’ı barındırıyor. Bunlar bile, sistemimizi evrendeki turistlerin ilgi odağı yapmaya yeter.
Güneş Sistemi’nde orta ayarda yanan yıldız ve 8 gezegen (ve Plüton) kadar ilginç olan diğer gök cisimleri ise, uydular. Sistemde, sadece iki gezegenin doğal uydusu bulunmuyor. Kraterler ve antik volkanlarla kavrulmuş, güzel ama kurak Ay, görmeye en alışkın olduğumuz uydu olsa da, kesinlikle en ilginci değil.
İşte Güneş Sistemi İçerisinde Bulunan En Tuhaf 10 Uydu
1. Enceladus
Cassini sondası 2004’te Satürn’e ulaştığından beri halkalı gezegenin uydularından Enceladus, bütün Güneş Sistemi’ndeki en tartışılan objelerden birisi hâline geldi. Bu ünü, yüzeyindeki çatlaklardan uzaya fışkıran büyük orandaki buz kitlelerine borçlu. Yani, bu uydunun ince, buzlu yüzeyinin altında sıvı su bulunduğu neredeyse kesin.
504 kilometrelik çapı ve buz ile kayalardan oluşan yapısıyla, Enceladus’un milyarlarca yıl önce dıştan içe tamamen donmuş olması gerekirdi. Satürn ile, bir başka uydu olan Dione arasındaki konumu, iki dev gök cisminden gelen kütle çekim etkileriyle sürekli bir akıntı içerisinde kalmış. Böylece, uydunun iç kısmı sıcaklığını korudu ve günümüzde uzaylı yaşam formlarının oluşabileceği en önemli adaylardan birisi hâlinde.
2. Callisto
Jüpiter’in dış uydularından olan Callisto, Güneş Sistemi içerisindeki en büyük üçüncü uydu. Karanlık yüzeyi, kraterlerle dolu ve bazı kraterler, yüzeyi delip uydunun iç kısımlarına kadar erişebiliyor. Bu meteor saldırısının sebebi Jüpiter sistemindeki özel konumu.
Jüpiter, devasa kütlesiyle inanılmaz bir kütle çekim gücüne sahip ve yakınlardan geçen kuyruklu yıldızları etkisi altına alıyor. Bu kuyruklu yıldızlar Jüpiter’in herhangi bir ayına çarparak parçalanıyor. Callisto, gezegene en uzak uydu olduğu için de, kardeşlerinden çok daha fazla etki altında.
Yine gezegeninden uzak olması sebebiyle kütle çekim yüzey şekillerini değiştirmiyor. Yani, Callisto 4.5 milyar yıldır sabit duran yüzeyindeki sonsuz kraterlerle Güneş Sistemi’nin en özel görünüşlerinden birine sahip.
3. Dactyl
Küçük gezegen olarak sınıflandırılan 243 Ida, Koronis ailesi denilen 300 asteroitlik bir gruba üye. Kendisinin, uzun tarafı 1.6 kilometre genişliğinde ufacık bir uydusu var: Dactyl. Ida’nın güçsüz kütle çekimi yüzünden yörüngeye çekilmiyor ama bu da ikilinin nasıl oluştuğu sorusunu ortaya çıkartıyor.
En olası tahmin Dactyl’ın Ida’nın yörüngesi etrafında yaşanan bir çarpışmanın enkazı olduğu. Bu tahmin de, bilgisayar modellerinin hışmına uğruyor çünkü bölgedeki yoğunluk, iki milyar yıllık tarih boyunca Dactyl’ın başka bir asteroitle çarpışması ihtimalini neredeyse %100 yapıyor.
Şimdi, Koronis ailesinin düşünülenden çok daha genç olup olmadığı araştırılıyor. Ya da, NASA’nın son bulgularının önerdiği üzere Dactyl gerçekten bir çarpışma geçirmiş ama yörüngeye yeniden girmiş.
4. Iapetus
Iapetus’u bu listeye sokan bir değil, iki özelliği bulunuyor. İlki, 1671’de keşfedildiğinde de astronomların aklını kurcalayan renk meselesi. Iapetus’un bir yüzü koyu kahverengiyken, diğeri açık gri tonlarda. Cassini görselleri, uydunun Satürn’e bakan yüzünün diğer uydulardan gelen toz ve buzu yakaladığını, sonrasında da bu buzun buharlaşarak uydunun rengini değiştirdiğini öneriyor.
Bir diğer ilgi çekici özellikse, ekvatorundaki sıra dağlar. 13 kilometre yükseklik ve 12 kilometre genişliğiyle, uydunun tam ortasında ekstra bir katman oluşuyor. Bazı teoriler bu eğimin, uydu eskiden çok yüksek hızlarda dönerken oluştuğunu söylüyor. Diğer bir ihtimalse, bir zamanlar bir halka sistemiyle çevrili olduğunu ve bu halkanın uydunun yüzeyine çökerek bu moloz yığınını oluşturduğu yönünde.
5. Nereid
Nereid, Neptün’ün ikinci uydusu ve ününün sebebi kat ettiği yollardan geliyor. Nereid ile Neptün arasındaki mesafe, 1.4 milyon ile 9.7 milyon kilometre arasında değişiklik gösteriyor. Nereid yakalanmış bir uydu olsa, yani bir kuyruklu yıldızken Neptün’ün kütle çekim etkisine girmiş olsa, böylesine büyük bir yörünge anlaşılabilirdi.
1989’da Voyager 2 tarafından gönderilen veriler ise farklı bir hikâye sunuyor. Neptün’ün diğer uydularından olan Triton, zamanında Kuiper Kuşağı’ndan yakalanmış bir uydu ve yörüngeye girdiğinde Neptün’ün pek çok uydusunu çıkartmış. Bilim insanları, Nereid’in doğal bir uydu olduğunu ve Triton’un saldırısından Neptün’ün kütle çekiminin en ucunda durarak kurtulduğunu düşünüyor.
6. Io
Io, Jüpiter’in gezegene en yakın uydusu. Tamamen donmuş gök cisimleri olan diğer kardeşlerinin aksine; sarı, kırmızı ve kahverengiden oluşan renkli bir görünüşü var. Yüzeyinde yüksek oranlarda bulunan sülfür ile Io, Güneş Sistemi dahilindeki en volkanik gök cismi.
Yüzeyinin sakinleşememesinin sebebiyse Jüpiter ile diğer uyduların kütle çekimlerinin Io’yu sürekli bir hareket hâline sokması. Bu kütle çekim savaşı, yüzeyi -160 derece olan Io’nun içinin asla soğumayacak, sürekli akışkan bir lavla dolu olmasına sebep oluyor.
7. Hyperion
Sistemimizdeki en tuhaf görünüşlü uydu. Yüzeyi bir süngeri andırıyor ve parlak buzlarla dolu. Bir diğer ilgi çekici yönüyse keşfedilen ilk karmaşık yörüngeye sahip uydu olması.
Hyperion, her dönüşünde aynı rotayı takip etmek yerine tamamen kaos içinde oradan oraya savruluyor. Yüzeyi buzdan olsa da, beklenenden çok daha karanlık. Cassini yanından geçtiğinde, %55 sudan oluştuğunu ve içinin büyük oranda boş olduğunu aktarmıştı.
Hyperion’un bu sıra dışı özelliklerini açıklayan en olası teori daha büyük bir uydunun kalıntıları olması ihtimali. Bu uydu, bir kuyruklu yıldızla çarpışıp parçalanmış ve geri kalan materyaller bir araya gelerek bugün tanıdığımız Hyperion’u ortaya çıkartmış.
8. Titan
Satürn’ün en büyük uydusu Titan, atmosfere sahip tek uydu olmasıyla özel bir gök cismi. Çıplak göze pek bir şey belli etmeyen atmosferinin altındaysa, göller ve nehirler bulunuyor. Bu özelliğe sahip olan iki uydudan birisi. Merkür’den daha büyük olmasına rağmen Titan’ın atmosferinin dağılmamasının tek sebebi soğuk hava. Güneşten 1.4 milyar kilometre uzaktaki uydunun ortalama yüzey sıcaklığı -179 derece.
Atmosfer büyük oranda nitrojenden oluşuyor (Tıpkı Dünya gibi) ve puslu görüntüsünü metan sağlıyor. Tıpkı Dünya’daki su döngüsü gibi, Titan’da da bir metan döngüsü var. Yılın farklı dönemlerinde gezegendeki metan donuyor, atmosfere çıkıyor ve yağmur olarak yağıyor. 29.5 Dünya yılına denk gelen bir yıl boyunca, uydudaki metan kutuplar arası yolculuk ediyor.
Bütün bu aktiviteler, Titan’ı uzaylı yaşam araştırmaları için ilgi çekici bir hedef hâline getiriyor. Fakat çoğu bilim insanı bu kadar sert ve kimyasal bir ortamda bizim bildiğimiz anlamıyla yaşamın tutunmasının zor olduğunu düşünüyor.
9. Miranda
Miranda’nın ilginç özelliği yüzey şekilleri. Voyager’den ilk görseller geldiğinde Miranda rastgele bir araya getirilmiş bir yapbozu andırıyordu. Bazı kısımları kraterlerle doluyken, pürüzsüz büyük alanlar da vardı. Uzun ve düz yollar gezegen boyunca çekilmişti.
Miranda’nın sıra dışı yüzeyi kütle çekim ve gelgitlerden kaynaklanıyor. Uranüs ile kendisinden daha büyük bir uydu olan Umbriel’in arasında çekilen, itilen ve içeriden sürekli ısınan Miranda, uydular ve gezegen uygun pozisyona erişene kadar sürekli içten parçalanmanın eşiğinde salınıp durmuş.
10. Mimas
Voyager, Mimas’tan ilk görselleri gönderdiğinde, Star Wars’taki Death Star’la arasındaki benzerlik bilim insanlarını şaşırtmıştı. Gelgelelim, George Lucas’ın hayallerinden fırlayan uydunun, sunacak tek özelliği popüler kültür referansları değil.
Mimas 396 kilometrelik çapıyla kütle çekim kullanarak kendisini yuvarlak bir şekle sokabilmeyi başarmış en küçük gök cismi. Bunu başaramayan çok daha büyük cisimler var ve bilim insanları Mimas’ın başarısını sudan sadece %15 daha fazla olan düşük yoğunluğuna bağlıyor.
İşte Güneş Sistemi içerisinde bulunan en tuhaf 10 uydu bu şekilde. Peki ya siz aralarından hangisini veya hangilerini ilginç buldunuz? Kayıp Rıhtım Forum üzerinden yorumlarınızı bizlerle paylaşabilirsiniz.