dönemin gazetelerine göre 68 kadını Evlenme vaadiyle dolandıran Halit Bin 935 de hapisteyken kime mektup yazdı savunduğun dan hapse düştüğünü söylemiş Ve o kişiden kendisine para yardımı göndermiştir
A. Adolf Hitler
B. Josef Stalin
C. Benito Mussolini
D. Franklin D. Rooswelt
CEVAP: mussolini
Gerçek bir hikaye
Giyimine çok önem veren, en az 60 yaşında, ufak-tefek zayıf bir adamdı. Jilet gibi ütülü gezer, kıravatında inci ve pırlantalı iğne asla eksik olmaz, daima gümüş kabzalı dandy bir bastonla dolaşırdı. Zaman zaman mağazamıza gelir, en pahalı giysilerden, en zarif kıravatlardan alırken, gerçekte biz onun güzel kasiyerimizle ilgilendiğinden şüphe ederdik.
Birgün yine bu defa yanında hoş bir hanım olduğu halde gelmişti. Kız kardeşim diye tanıttığı kadın alışveriş yaparken, o benim yazıhanemde köpüklü kahvesini höpürdetiyordu. Sonra çok pahalı bir ipek gömlek beğendi. Bir binlikle ödemeyi yaptı. Ona para üstüyle paketi verildiğinde bana döndü ve şöyle dedi: “Kız kardeşimin bir gömlek için bu kadar para harcadığımı görmesini istemiyorum. Bunu çabucak eve götürüp beş dakikada dönerim.”
Fakat dönmedi. Genç bayanın huzursuzluğu artıyordu ve sonunda birlikte kahve içtiğim adamın kim olduğunu sordu. “İsmini bana mı soruyorsunuz, kim olduğunu sizin bilmeniz gerekir” dedim şaşırarak. Kadın ağlayarak “hayır, bana sadece filo kaptanı olduğunu söyledi”.
Sonra hikâyenin gerisi çorap gibi söküldü: Anadolu’dan önceki gün gelmiş ve bu beyle tren istasyonunda tanışmış. Birlikte önce muhallebiciye gitmişler. Akşama doğru sahte kaptan buna evlilik teklif etmiş. Ertesi gün sabahın köründe buluşup mağazamızdan kıyafet almak üzere yola koyulmuşlar. Ancak gelmeden önce bankaya uğramışlar. Kaptan alışveriş için para çekecekmiş. Fakat çok erken olduğundan banka henüz açılmamış. Bunun üzerine kadın kaptana bin lira borç vermiş. Sonrasını biliyorsunuz, mağazamıza geldiler ve adam ipek gömlekle ve binliğin geri kalanını alıp kaçtı gitti.
Zavallı kadın hıçkırıyordu. Sonunda çağrılan polis kendisine, evlilik vaadiyle şimdiye kadar 68 gelin adayını dolandırmış olan meşhur Eyüplü Halit’in son kurbanı olduğunu söylendiğinde artık onu sakinleştirmek mümkün değildi.
Bir gün Emniyet’ten aranıp bize uzun süredir aranan dolandırıcının sonunda yakalandığı bildirildi. Şirket müdürü, satış elemanı ve tezgahtar kızla birlikte dolandırıcıyla yüzleşmek üzere İkinci Şube (Sansaryan Hanı), üçüncü kat, dördüncü odaya davet edildik. Fakat yanlışlıkla bir kat fazla çıkıp üçüncü odaya girmişiz. Burada 15 yaşında bir yankesiciyi döverek gerçeği bulmaya çalışan dev gibi bir polisle karşılaştık. Nefretle orayı terk ettik. Doğru odayı bulduğumuzda tezgâhtar kızın bütün vücudu hâlâ titriyordu.
Polis meseleyi kadının bin lirasını geri vermemi isteyerek halletmeye çalışıyordu. Tabiî kabul etmedim. Bunun üzerine beni tepeden tırnağa süzdükten sonra, horlayan bir sesle “niçin bu kadar kötü Türkçe konuşuyorsunuz?” dedi. “Çünkü Türk değilim, Avusturya vatandaşıyım” dedim. Beni bir kenara bıraktı, müessese müdürümü yanına çekti. Ancak onun Türkçesi benimkinden de beterdi. Bunun üzerine satış elemanımı sorgulamaya başladı. Fakat o da Korfu doğumlu bir Helen’di. Polis nihayet tezgâhtar kıza dönerek, “Allah aşkına sen nesin?” dedi. Zavallı kız da korkarak Rum olduğunu söyleyince artık polisin gözlerinde şimşekler çakmaya başlamıştı.
Sonra bir zile bastı ve dolandırıcıyı karşımıza getirdiler. Ama küçük adam ne kadar değişmişti! Sanki bir boy küçülmüştü ve tanınmaz haldeydi. Boğazında bir zamanlar beyaz olan kan bulaşmış bir sargı bulunuyordu. Yüzünde gözünde morarmış şişkinlikler ve artık perişan ağzında dört kırık diş görünüyordu. Polis önce yüzüne tükürdü ve sonra avaz avaz bağırmaya başladı: “Sen Eyüplü olamazsın. Eyüp Türklerin mübarek bir semtidir. Eyüp’ten senin gibi adam çıkmaz. Sen Türk değilsin, sen bir gâvursun. Bir daha sakın ha Eyüp’ün adını anma!”
Sonra bize döndü ve şöyle dedi: “İşte Türk olduğunu öne süren ama olmayan suçluların akıbetini görüyorsunuz. Zira hakiki Türkler hırsız ve suçlu değildir. Onlar dolandırıcı değildir ve başkasının parasından menfaat sağlamazlar. Siz ecnebilere gelince! Bu seferlik gidebilirsiniz, ama yakında çalıntı malda hayır olmadığını öğrenmezseniz, sizin sıranız da gelecektir.”
İfadelerimizin alınması bitmişti. Bir buçuk saat sonra tekrar sokağa çıktığımızda tutuklanmamız halinde yardım etmek üzere adeta bir kurtarma ordusu birliği gibi dışarıda bizleri endişeyle bekleyen yakınlarımız tutuklandığımız rivayetinin ateş hızıyla yayıldığını anlattılar.
Halbuki gerçekten yardıma ihtiyacı olan Eyüplü Halit’ti. Birkaç ay sonra gazetelerden ünlü dolandırıcının hapishanede öldüğünü okuduk. Umarım Eyüplü Halit daha iyi bir dünyaya intikal etmiştir, orada her ne kadar evlilik vaadiyle hanımları kandırmasına izin verilmeyecek olsa da.
Georg Mayer
Bu hikaye 1867 yılında İstanbul’da açılan ve 1960’lı yılların sonuna kadar faaliyette olan Mayer Mağazaları’nın son sahibi Georg Mayer’e ait. Mayer alalade bir patron değil. O Viyana’da tahsil yapmış birçok dil bilen bir felsefe doktoru. Vaktiyle büyük büyük dedesinin kurduğu Mayer şirketinin son mirasçısı olmasaydı belki de ticarete hiç bulaşmayacaktı. Yukarıda anlattığıysa 1930’lu yıllarda başından geçmiş gerçek bir hikâye. Mayer’in kaleme aldığı ve ilk kez 1978 yılında Almanya’da yayınlanan “Türk Çarşısı” adlı kitabı Rıfat N. Bali’nin gayretiyle, Yusuf Öztel’in çevirisiyle Kitabevi tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.