Oysa evden çıkarken henüz sabah rüzgârları defne çiçeklerini okşuyor, dallarda gümüşümsü ışıklar parlıyor, gökte pamuk öbekleri halinde koşuşturan bulutlar bir görünüp bir kayboluyordu.
Onları, bu yağmurun esir alacığı kimin akılına gelirdi.
Gülneva; bey zaten kızmak için bahane arıyor, bu gün yandım abla. Çay saatini çok uzattılar, erken çıksaydık bu yağmura yakalanmazdık.
—Kız korkma bizim de beyimiz var. Durumu anlatırsın. Çıkamadık dersin. Görmüyor musun caddeler nehir olmuş. Yağmadı yağmadı hepsini birden indirdi mübarek...
Allah’ım ne olur bu gün de bir tartışma yaşamayalım. Sen her şeye kadirsin.
—Neler mırıldanırsın kız?
—Hiç abla, beyimi çok seviyorum, ama yine de problem yaşıyoruz. Doğrusu nasıl çözerim bunu da bilemiyorum. Allah’a yalvarıyorum, dua ediyorum. Çözüm yolu bulamıyorum. Doktorun dedikleri de doğrusu hiç aklıma yatmadı. Ne demek “Mutlu değilsen ayrıl.” Ben sadece mutlu olmak için mi evlendim?
—Ben İnci ablaya uğrayacağım, istersen sende gel. Evleri yolumuzun üzerinde. Zaten sular çekilmeden eve gidemeyeceğiz. Yağmur azalmaya başladı. Biraz vakit geçirirsek sular çekilir inşallah. Hem İnci abla örnek bir hanımefendi, iyi bir insan. Tanışırsın. Biz ailecek görüşüyoruz. Geçen hafta bize geldiler, bu gün öğleden sonra geleceğime dair söz vermiştim.
—Sen bilirsin, dediğin gibi bu yağmurda gidemeyeceğiz abla.
Fadime ile Gülneva yağmur sesiyle su şırıltıları eşliğinde kaldırımlarda bir müddet daha yürüdüler. Her ikisi de kendi dünyalarının penceresinden yağmuru izliyordu. Hayalleriyle besledikleri âlemlerinde her biri kendi dünyalarında dolaşıyorlardı. Gülneva daha çok beyini ve bir yıl önce kurdukları yuvasını düşünüyordu. Nerede hata yaptığını bir türlü bulamıyordu. Problemlerinin altı ay öncesine kadar delice sevdiği beyinden kaynaklandığını düşünüyordu. Ailesinde huzurun oluşması için kendince çözümler arıyordu. “Belki de yeni birini bulmuştur.” düşüncesi kafasına takılmış bir plak gibi kendisini hırpalıyordu. Ana cadde üzerinde, dev cüsseli apartmanlar arasında, giriş kapısında “Medine” yazılı binaya girdiler. Yarı ıslak merdivenleri tırmanırken:
—Gülneva, her tarafımız da ıslandı. Çok ayıp olacak böyle.
—Amaan abla! Hal insanı demiştin, herhalde halimizden anlar artık...
Zilin sesinden biraz sonra içeriden “geliyorum efendim” diye bir ses duyuldu. Kapı açılınca son derece şık giyimli sanki bir davete gidecek gibi hazırlıklı, İnci hanım karşılarındaydı. Fadime şaşkınlık içinde sordu:
—Hanım efendi yoksa bir yere mi gidecektiniz.
—Hayır, buyurun, hoş geldiniz.
Pardösüler vestiyere asıldı. Sarılmalardan sonra salona geçildi. Evin tek kızı misafirlere hoş geldiniz efendim dedikten sonra mutfağa geçti.
—Lütfen salona buyurun.
Gülneva kütüphaneyi andıran duvar boyu dizili kitaplara bakıyordu. Evin sade döşemesi, birbiriyle uyumlu eşyaları dikkatini çekti. Duvardaki saat, oturma gurubu koltuklar, halı, köşedeki sehpa takımı bütünlük oluşturmuş, bir tablonun parçaları gibi düzenliydi. Kendi evini düşündü. Bu düzenin insanı rahatlattığını daha oradayken fark etti.
Kapı zili yine çaldı. İnci hanımın telaşı hareketlerine yansıdı. Müsaadenizle kapıya bakmalıyım, diyerek solondan çıktı. Kapıyı açmadan öce aynaya yöneldi. Başını düzeltti. Bu arada Nesibe kapıyı açtı ve tekrar salona geçti.
—Hoş geldim efendim.
—Hoş bulduk hanım.
Günün iyi geçti mi? Beyinin pardösüsünü omzundan alarak vestiyere asarken gülümseyen gözlerle beyine bakıyordu.
—Sağ ol hanım. Hamdolsun. Sen nasılsın?
— Sağlığına duacıyım efendi. Misafirlerim var. Salona girip onları rahatsız etmesen…
—Tamam hanım. Sen misafirlerinle ilgilen. Nesibe kızım bana bir şeyler ikram eder herhalde.
Salon kapısından evin kızı:
—Tabi babacım. Misafirlere zaten bir şeyler hazırladım. Sana da ikram edebilirim.
Üçü de mutfağa geçtiler. Kapı aralığından Gülneva bu karşılamayı izledi. Fadime’ye dönerek:
—Abla sence bunlar kaç yıllık evli.
—Kızlarına bakarsan en az on beş yıl olmalı. Niye sordun?
—Ne bileyim kadın kocasını sanki bugün evlenmiş gibi karşıladı da.
—Sen beyini eve geldiğinde karşılamaz mısın?
—Şey... Önüne baktı. Son zamanlarda hiç karşılamadığını hatırladı. Başını kaldırırken Fadime’ye dönerek; Karşılarım da, hani böyle değil. Kapı çalınca İnci Hanımın heyecanını görmedin mi?
İnci hanım elinde kahve tepsisi içeri girdi:
—Kusura bakmayın sizleri yalnız bıraktım. Beyimi karşılamam lazımdı. Ne de olsa evimin, ailemin hatta dünya ve ahiret hayatımın direğidir o.
Dil konuşma görevini gözlerden gönüle aktarmış gibiydi. Kahvelerini içtikten sonra ayrıldılar. Gülneva beyine karşı tavırlarını, dağınık evini düşündü...