Çocuklar mahallede birbirine girmişler; kavga dövüş, kıyamet! Ele geçirdikleri bir kucak cevizi bir türlü aralarında bölüşemiyorlarmış.
Kavganın kızıştığı bir sırada, oradan geçmekte olan Nasreddin Hocadan cevizleri bölüştürmesini istemişler.
Çocuklar bir yana çekilmişler. Hoca geçmiş cevizlerin başına’’ Çocuklar,’’ demiş, ‘’Allah bölüştürmesi mi istersiniz, yoksa kul bölüştürmesi mi?’’
Çocuklar hep birden.’’Allah bölüştürmesi! Allah bölüştürmesi!’’ diye bağrışmışlar.
Bunun üzerine, Hoca bir avuç ceviz alıp bir çocuğa vermiş. Arkasından iki cevizi başka çocuğa, birkaç avucu ötekine, beş altı taneyi berikine… Kimi çocuklara hiç vermemiş. Çocuklar Hoca’ya itiraza başlamışlar:’’Bu nasıl bölüştürme haksızlık ediyorsun!’’ demişler.
Hoca da ‘’çocuklar’’ demiş.’’Siz benden Allah bölüştürmesi istemediniz mi? Allah bölüştürmesi böyledir. O, dilediğine az, dilediğine çok verir; hiç vermediği de olur…Herkes kısmetine boyun eğer!’’
Zahiri İzahı:
Allah bölüştürmesinde Yaratan, her kişinin yaratılış özelliklerine göre dağılım yapar. Örneğin, bölüştürecek yiyecek bebeğe, büyüklere verilecek kadar verilirse ona fazla gelir. Kul bölüştürmesinde ise, şartların eşit olması durumunda bölüştürülen her ne ise, her ferde aynı miktarda düşer.
Tasavvufi İzahı:
Ceviz imanı anlatır. Cevizin dışı taklid-i imanı:(Bir insanın, bir hocadan veya kitaptan okuyup öğrenmeden, anne-babasından ve çevresinden görüp işittiği şekilde inanmasına ve inandığı esasların doğruluk derecesini ve hakikatini araştırmadan onları kabul etmesi), içi istidlal-i imanı:(İslam dinin iman ve ibadet bilgilerini, emir ve yasaklarını bir alimden veya kitaptan okuyup öğrenerek bilerek inanmak) içinin ince kabuğu da soyuldukta sonra kalan özü ise hakiki imanı remzeder. Her kişinin imanının aynı oranda olmaması nedeniyle, cevizler, Allah bölüştürmesi isteyenlere eşit miktarda bölüştürülmez. Çünkü iman duygusu; kimine taklit, kimine istidlal, kimine de hakiki iman olarak yansır
Cevizin bölüşürlerken paylaşılamaması; insanların kendi çıkarları söz konusu olunca ne kadar hırsa kapıldıklarını gösterir. Orası tasavvufta rıza makamıdır. Rıza makamına her fiilde faili, sıfatlarda mevsufu, zatta da mevcudu bilip, yaşamadan ulaşmak mümkün değildir.
Yaşanan her tecelliye razı olmak/rıza göstermek ise tasavvufta Fenafillaha(Ölmeden önce ölmüş gibi olmak) uğrayarak Allah’ta yok olmanın karşılığıdır. Ki nefisleri mutmain olmuş( Emniyette Olan Nefs. Bu, Allah için samimiyet, tatmin ve sevgi duyan ilk gelişim istasyonuna çıkabilmiş nefstir) o kimselerden Allah bekada kendi varlığı ile tecelli eder. Yani o salikler Allah’ın varlığıyla var olma gibi, sonsuz bir zevkle tanışırlar.
Tecelliye rıza göstermeyenler/razı olmayanlar ise, sende çok bende az kavgasıyla sürdükleri ömürlerinde, Allah ve Resulüyle tanışmadan bu alemi terk edip giderler ve ebedi hayatta yaşayacaklarına razı olmak zorunda kalırlar.
Münazaranın üzerine gelen Hoca’nın(Mürşid-i Kamilin) saliklerine ef’al tecellisi hakkında yaptığı sohbetten, orada bulunanlar idrak edebildikleri kadar hissedar oluyor. Yani Allah bölüştürmesinde kimi çok kimi az bazıları da hiç alamıyor.
Neticede, Allah herkese nasibini veriyor vesselam…