Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetlerindeki depremler 10 ili yerle bir etti. Tüm Türkiye’yi derinden sarsan depremde şu ana kadar toplam can kaybı 24 bin 617 oldu.
İki büyük depremin 10 ili tuz buz etmesiyle birlikte deprem kuşağında olan Türkiye’de tedirginlik başladı. Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür de Türkiye’deki en riskli bölgeleri açıklayarak, “İstanbul’u depreme hazırlamalıyız” çağrısında bulundu.
Prof. Dr. Görür, Hürriyet’e yaptığı açıklamalarda isim isim riskli illere değinip, "Türkiye’de deprem konusunda en tehlikeli bölgelerden biri Marmara Bölgesi. Kuzey Anadolu fayının kuzey kolu, Marmara Denizi’nin kuzey kesiminden geçiyor. İstanbul ve Tekirdağ yerleşim alanları bu sebeple riskli bölgeler. Ayrıca Kuzey Anadolu fayının güney kolu çevresindeki Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Edremit de deprem beklediğimiz bölgeler. İzmir aynı şekilde riskli. Daha önce konuşsaydık ‘Kahramanmaraş’ derdim. Bunu bugün yaşıyoruz. Hakkâri bir diğer ilimiz... Erzincan ile Bingöl iline bağlı Karlıova ilçesi arasındaki Yedisu fayında da deprem öngörüyoruz. Adana Havzası ve Hatay’ın İskenderun ilçesindeki faylarda da stres artmış olabilir" değerlendirmesini yaptı.
Depreme dirençli kentler
Görür, “6 Şubat deprem bölgesiyle ilgili bazı endişelerimiz de oldu çünkü Malatya’nın batısında Malatya fayı, kuzeyinde Ovacık fayı var. Depremden sonra bunlarda belirli ölçüde enerji yüklenmiş olabilir ama inşallah etkilenmezler çünkü o zaman bir felaket olur. Bu bölgelerde deprem olur mu veya ne zaman olur bilemeyiz tabii ki; bunun bir matematiği yok çünkü. Yaşadığımız depremler 10 ili çok ciddi şekilde etkiledi. Bu topraklarda yaşayan insanlar olarak depremi durduramayacağımıza göre, zararlarını azaltmak ve depreme dirençli kentler kurarak yaşamımızı sürdürmek zorundayız. Asıl özet bu." dedi.
İstanbul'u depreme hazırlamalıyız
Görür, en çok konuşulan konulardan biri olan büyük İstanbul depremine de değindi:
“Önce bu şehirde bir mikrobölgeleme olmalı ki daha önce yapılmış... Bu İstanbul’un jeolojik ve jeofizik özelliklerini belirlemek demek. Kentin yönetimini, gelişimini, mekân kullanımını bu mikrobölgelemenin esaslarına göre yapılandırmalıyız. Bu da bize ‘İstanbul’un şu bölgeleri kötü zeminlidir, buralarda yüksek bina yapmayın. Ya da bu bölgelerde sakın bina inşa etmeyin, yeşil alan olsun’ gibi durumları gösterecek. Sonra şehrin tehlike analizini yapmalıyız. Bunun büyük bir kısmını bizler yaptık: ‘Deprem oluşturacak tehlikeli faylar hangileridir, bunların boyu, derinliği, büyüklüğü nedir, kaç şiddetinde deprem üretir’ gibi araştırmalara biz tehlike analizi diyoruz. Onu da bitirdikten sonra risk analizine geçeceğiz.
‘Bu deprem gerçekleştiğinde İstanbul bu tehlikeden nasıl etkilenir ve ne kadar zarar görür’ bunları araştıracağız.
Risk analizini yaptığınız zaman kentin bileşenlerinin analizini yapıyorsunuz demektir. Bu bileşenler halktır, altyapıdır, yapı stokudur, çevredir ve ekonomidir. Deprem bu bileşenlere ne kadar zarar verir, bunu da ortaya koyacaksınız. Son olarak belirlediğiniz zararları minimize etmek için önlem almaya başlayacaksınız. İstanbul’u depreme hazırlamalıyız.”