Çiçekli bahçelerle zakkum fidelerinin boy attığı bir asırda yaşıyoruz. Zaman ağacının belki de, son meyveleri bizler olacağız. Ve yine kutlular ordusunda birer nefer olma hayalleri taşıyoruz. Gönül insanlarının sancılı gecelerine talip olma sorumluluğu, eşsiz komutanın askerlerine layık olma idealleri taşıyoruz.
Hey hat! "Yamalı bohça haline gelmişiz." Fakir fukara adına ahkâm keserken, ülkemizin farklı yerlerinde kandırılan, aldatılan İsmail'ler kurban ediliyor, suskunluklar içersine çekiliyoruz. Nerede bir yanlış yaptık sorusunu düşünme ihtiyacını dahi unutmuşuz.
Atalarımız "cana gelen mala gelsin" derlerdi, şimdi mala gelen cana gelsin mi? deniyor ki canlar gidiyor. "Mal canın yongasıdır" sözü farklı mı anlaşılıyor ki, mallar canlardan öne çekiliyor. Hani zekât malın temizliğiydi. Sofralarımızda bereket azaldı. Canların sadakası kurban değil miydi? Canlara kıyıldı.
"Kim genişlik ve bolluk bulur da kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın."( İslam Ansiklopedisi s. 394) diyen efendimiz her fert kendi temizliği için yılda bir kez kurban kesmesi gerektiğini emretmiyor mu? Bu vesileyle toplumumuzda var olan yoksulları hatırlamamızı istemiyor mu? Onlara ait olan hak tarafından helal kılınan bu hakkı ödememizi belirtmiyor mu?
“Biz her ümmet için bir kurban kesme ibadeti koyduk ki, kendilerine Allah’ın rızk verdiği hayvanları kurban ederken üzerlerine O’nun adını ansınlar. Rabbimiz tek bir ilahtır. Yalnız Ona teslim olun...( Hacc Suresi 106 Ayet) Ayetiyle de Mevla’mız kurban kesmemizi emrediyor. “Hiçbir para Allah (c.c.) yanında kurban günü kesilen hayvan için harcanandan daha hayırlı değildir.” diyen nebi kurbanın önemini ne güzel anlatıyor.
Kin, nefret ve gazap duyguları her insanda olabilir. Bu duyguları boşaltmak için yaratıcı kurbanı insanlığa nimet olarak vermiş. Kurban kesilen hayvan, insanda bulunan bu kötü duyguları boşaltabilir. Kanı ve hayvanın çırpınmalarını gören insanın; gaddarlığı acımaya, kini sevgiye dönüşebilir.
Asrımızın insanı, başını elleri arasına alıp düşünmeli. İç derinliğe inmeli, yaşantılarını kalbine ve kafasına sormalı; ömür treninde yol kat ederken nefsanî arzularıyla parlayan gözlerini sorgulamalı, bugünü dünden, yarını da bugünden farklı yaşama arzuları olanlarla, etraflarındaki dünya metalarına saplanan iradesini mukayese etmeli, değil mi?
Dünya durağında, konaklama otağına bağdaş kurmuşuz. Bu bağdaş kalıcı değil. Kalıcı sananlar yarının kabir treninin hareketinden sonra aldandıklarını göreceklerdir. O günün telaşı bu günün yaşantılarıyla doğru orantılıdır.
Rabbimiz; Kurbanı, kurban bayramını vicdanlarımıza duyursun, bu gelişi ağırlığıyla kalplerimize hissettirsin ve O’na böyle teveccühü gerektiği kadar değerlendirmeyi bizleri muvaffak kılsın.
Günümüz dünyasının güzel insanları gelecek günlerin sorumluluğunun bilincinde daha anlamlı, güzel ve aydınlık yarınlara ulaşacaklardır. Etrafımızın sisli, karanlık bulutlarını dağıtma; her ferdin kendini aşarak varlık gayesinin şuurunda olmasıyla mümkün olacaktır, inşallah.
- - - - - -