Faziletin Ölümü

Abone Ol

Bu cümle, İsmail Hakkı Babanzade’nin “Anayasa Hukuku” kitabının 119. sayfasında geçiyor.
Mustafa Kemal, kitabı 1923’te, Cumhuriyet hazırlıkları sırasında okumuş. Okurken bu cümlenin altını çizmiş.
Kitap halen, Çankaya Köşkü Kütüphanesi’nde 620 kayıt numarasıyla korunuyor.
Köşk, içinde barındırdığı bu türden sakıncalı yayınlar nedeniyle de “müze” olmaya müstahak(!).

***

Daha Soma’nın acısı dinmeden Ermenek’te 18 işçi kâr hırsında boğuldu.
Soma’dan sonra madenlerde yaşam odalarının zorunlu tutulmasına ilişkin yasa teklifini Meclis’te reddeden Çalışma Bakanı, dünkü Vatan’da muhalefet lideri gibi konuşuyor:
“Küçük madenlerde işveren fazla kâr uğruna iş güvenliğine yatırım yapmıyor. Hepsikapatılmalı. İçim yanıyor.”
Evet; bu feryadı Çalışma Bakanı’na duyurmak gerek(!).
Tabii Babanzade’nin kitabını anımsayarak…
Tarihte görülmedik boyutta yolsuzluk iddialarına muhatap olmuş, yandaşlarına rant dağıtımıyla nam salmış bir iktidarın, her faciadan sonra işletme sahiplerini rant düşkünlüğüyle suçlaması inandırıcı mı?
“Sen kendine bak” demezler mi?

***

Babanzade’nin kitabından devam edelim. Fransız düşünürü Montesquieu’ye atıf yaptığı bir bölümde diyor ki:
“Kavimler başlangıçta bir tek kişinin gücüne bağlıydılar -ki buna ‘despotizm’ denir. Daha sonraları ise yalnız kendi yaptıkları yasalara uydular -ki buna ‘cumhuriyet’denir.”
Gazi, 115. sayfadaki bu cümleleri de işaretlemiş.
Birkaç sayfa sonra şu satırların altını çizmiş:
“Cumhuriyet ve demokrasileri yaşatan genel kural, siyasal fazilettir.”
14 Ekim 1925’teki İzmir ziyaretinde bu cümleyi kullanmış:
“Sultanlık korku ve tehdide dayalı bir idaredir. Oysa Cumhuriyet, fazilettir.”

***

Ocak göçtüğünde, iskele çöktüğünde, asansör düştüğünde işverene parmak sallamak, isyan edeni tekmeleyip tokatlamak, despotik rejimlerin işidir.
Cumhuriyet ise, faziletle ve kanun hâkimiyetiyle yürür. Kural koyar, denetler, önlem alır. Beceremeyen, faziletle istifa eder.
Sultan özentilerinin anlayamadığı bu…
Adalet, hakkaniyet, hürriyet kalmayınca, fazilet, maden suları altında kalınca, memlekette büyüme oluyor; kalkınma olmuyor.
İstikrar oluyor; huzur olmuyor.
Saray oluyor; kutlamak nasip olmuyor.
“Yemeği ocakta yiyin” baskısının yol açtığı facia yüzünden Ak Saray’da ziyafet çekmek kısmet olmuyor.

***

Aynı günden iki haber:
Türkiye’de 1 milyar doların üzerinde serveti olan aile sayısı 10 yılda 24’ten 57’ye çıktı.
Aynı Türkiye, ölümlü iş kazalarında Avrupa’da 1., dünyada 3. sıraya çıktı.
Anlamı şu:
Ölerek, öldürerek zenginleştiriyoruz.
Kölelik düzeninde, enkaz üzerinde bir servet büyütüyoruz.
Ve Erdoğan, 29 Ekim konuşmasında, “Türkiye Cumhuriyeti, 77 milyonuncumhuriyetidir. Her bir ferdi bilaistisna bu cumhuriyetin öz evladıdır” diyor.
Öyle hissedip hissetmediklerini, göçmüş madenlerin, çökmüş inşaatların, yere çakılmış asansörlerin yetimlerine, dullarına sormak lazım.
Biz yine Babanzade’nin kitabından, altı çizilmiş bir cümleyle bitirelim:
“Zorba hükümetler, ne şekilde olursa olsun, payidar olamaz, ayakta kalamazlar.”