Gazeteci-yazar Ertuğrul Özkök, kaleme aldığı son yazısında kamuoyunda tartışma yaratan bir iddianame üzerinden toplumsal ahlak, edep, ar ve iffet kavramlarını sorguladı. Özkök, yazısında özellikle Müge Anlı’nın yıllardır ekrana gelen programlarını örnek göstererek dikkat çekici sorular yöneltti.
Özkök, iddianamede yer alan “toplumun ortak edep duyguları” ve “toplum kültürünün önemli bir kısmı” ifadelerinin hukuki ve sosyolojik karşılığını sorguladı. Bu kavramların muğlaklığına dikkat çeken Özkök, “Toplumun hangi kesimi bu ortak ahlakın içinde, hangisi dışında bırakılıyor?” sorusunu gündeme taşıdı.
MÜGE ANLI VURGUSU ÖNE ÇIKTI
Yazının en dikkat çekici bölümünde Ertuğrul Özkök, Müge Anlı’nın sunduğu programlarda her gün anlatılan olayları örnek gösterdi. Canlı yayında cinayetler, ensest iddiaları, yasak ilişkiler ve ağır suçlamaların konuşulduğunu hatırlatan Özkök, şu soruyu yöneltti:
“O programlarda anlatılan ilişkiler, toplum kültürünün hangi kesiminin duygularını rahatsız etmiyor?”
Özkök, yalnızca programda anlatılan olayları değil, bu programları izleyen milyonlarca izleyiciyi de tartışmanın merkezine koydu. “Biz bu programları izleyenler olarak toplumun hangi kesimindeyiz?” sorusunu sorarak, ahlak ölçüsünün seçici biçimde uygulanmasına dikkat çekti.
“TOPLUMUN ÖNEMLİ BİR KISMI” TARTIŞMASI
Yazıda, iddianamede geçen “toplum kültürünün önemli bir kısmı” ifadesinin altı çizildi. Özkök, bu tanımın:
-
Hukukta net bir karşılığı olmadığını
-
Sosyolojide ölçülebilir bir kavram içermediğini
-
Toplumu fiilen ikiye ayıran bir yaklaşım sunduğunu
savundu.
Özkök, bu noktada Müge Anlı programlarının yıllardır yayında olmasına rağmen herhangi bir “toplum ahlakı” tartışmasının hukuki yaptırıma dönüşmemesini de örnek gösterdi.
“ORTAK AHLAK KİMİN ADINA BELİRLENİYOR?”
Yazının genelinde Ertuğrul Özkök, ahlak, mahremiyet ve edep kavramlarının kim tarafından ve hangi ölçütlerle belirlendiğini sorguladı. Müge Anlı programlarının toplumda geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip edilmesini hatırlatan Özkök, bu durumun “ortak ahlak” iddialarıyla çeliştiğini savundu.
Yazı, yargı dilinde kullanılan sosyolojik kavramların yeniden düşünülmesi gerektiği çağrısıyla sona erdi.