Yazılı ve görsel basında okuyor ve görüyoruz: “1 TL’lik tuvalet parası yüzünden tartışma çıktı ve silahını çekip öldürdü. Park yeri tartışmasından dolayı 3 kişi katledildi. “Yan baktın” diye sokaktan geçen adamı öldürdü. Eşine kızdı, evini yıktı. Kendisine para vermeyen dedesini öldürdü. Maaşını alamayınca patronun arabasını parçaladı. Göstericiler gazeteciyi dövdüler. Trafikte tartıştığı adamın üzerine sopayla koştu.” Eskiden çok az rastlanılan bu tür haberler artık günümüzde vaka-yı adiyeden oldu.
Biz böyle değildik, biz sevgi ve saygı toplumu idik, biz Yunus Emre’lerin, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların fikir ve düşünceleriyle yoğrulmuş, hoşgörü, tahammül, kardeşlik, huzur ve güven toplumu idik. Ne oldu bize, ne oldu!
Yunus Emre demiyor mu, “Elif okuduk ötürü. Pazar eyledik götürü. Yaratılanı hoş gör. Yaradandan ötürü.” Mevlana seslenmiyor mu, “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Hacı Bektaş Veli haykırmıyor mu, “İncinsen de incitme.”
Özümüz İslam, sözümüz İslam, yüzümüz İslam olduğu ve İslam da kardeşliği, sevgiyi, hoşgörüyü, birbirimize tahammülü emrettiği halde ve bunu Ulu Büyüklerimiz, Hocalarımız, ve Alimlerimiz nesilden nesile aktardığı halde ne oldu bize?
Bir şeyleri mi kaybettik, değerlerimizden mi koptuk, özümüzü mü yitirdik, yüzümüzü başka bir yere mi döndük?
Biz kültür ve teamüllerimizi İslam’dan alıyorduk, neden bu kültür ve teamülleri kaybettik, neden?
Bu yazıyı yazmamın birçok nedeni var. Çünkü bu toplumun içerisinde yaşayan bir fert olarak insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünden ve gerginliğinden herkes gibi ben de çoktandır muzdaribim. Çoktandır gözlemliyorum. Toplumda ne selam, ne sabah kaldı. Otobüs ya da dolmuş durağına gidiyorsunuz, bekleyen insanlar birbirlerine hep asık suratla bakıyorlar. Toplu taşıma araçlarında seyahat ediyorsunuz insanlar burunlarından soluyorlar. Hafif bir hata anında bağrışmalar, itiş kakışlar başlıyor. Bir arkadaşınızın arabasıyla seyahat ediyorsunuz. Arabayı süren arkadaşınız trafikte seyreden ve hafif bir hata yapan sürücüye ya el kol hareketi yapıyor ya da “mal işte, ehliyeti kasaptan mı aldın, seni trafiğe çıkaranda suç oğlum” türü argovari sözleri hemen sarfediyor.
Dün (19.06.2016 tarihinde) yaşadığım bir anıyı hemen anlatayım. “Dolmuştayım. En önde oturmuş, istikamet Hacı Bayram Veli Cami ve Külliyesine doğru gidiyorum. İftarımı Hacı Bayram Veli Külliyesi içerisinde açmayı düşünüyorum. Dolmuş şoförü en fazla 20-25 yaşlarında hiperaktif biri. Ne kırmız ışık dinliyor, ne trafikteki diğer araçlara saygısı var. Bir kavşakta, hata kendisinde olduğu halde bir araç sürücüsüyle tartıştı ve birbirlerine sövdüler. Yolda hız sınırlarını aştı. Bir ani fren yapsa, Allah korusun, "ön cama yapışmam işten bile değil.” Cep telefonu ile de Ulus’a gelene kadar hep birileriyle konuştu. Bir de elinde bir pet şişe gelene kadar lıkır lıkır su içti. Dolmuş ile gergin bir şekilde Ulus'a geldim. Geldim ama ne geldim.”
Dolmuşta bu seyahat sırasında “bu toplumun en büyük sorunu insanların birbirlerine tahammülü olmamasıdır ”diye tefekkür ettim.
Evet bu toplumda, "tahammül teamül haline getirilmelidir." Herkes birbirine tahammülü bir alışkanlık ve bir kültür haline getirdiğinde mesele kalmaz.
Bize lazım olan bu toplumda ve yaşadığımız bu çağda tahammül kültürüdür. Ve bu tahammül kültürü ve teamülü geçmişte olduğundan daha çok lazımdır. Çünkü günümüzde şehirleşme arttı. İnsanlar daha fazla iç içe ve daha fazla irtibat halindeler. Trafikte irtibattasınız, yolda yolakta irtibattasınız, markette, park yerlerinde irtibattasınız. Bu kadar iç içe bir hayatta, bir de tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük varsa, her an olay olmaya ve tatsızlık yaşanmaya hazırdır. Zaten de yaşanıyor. Bunlardan bazılarını yukarıda belirttik.
Evet, toplumdaki bu tahammülsüzlük büyük bir meseledir. Çözümü gerektir. Çözümü için de tahammül kültürü ve bunun teamül (sıklıkça uygulanan bir olgu) olması gerekir. Yani, insanlar birbirlerinden ve davranışlarından etkilenirler. Tahammülsüzlük tahammülsüzlüğü doğurur. Saygısızlık saygısızlığı artırır. Hoşgörüsüzlük hoşgörüsüzlükleri çoğaltır. Ancak, çevrede herkes selamlaşmayı yaygınlaştırırsa, affedici olursa, hataları büyütmezlerse, dedikodu ve gıybetten uzak yaşarlarsa, tahammül ve hoşgörü bir kültür ve bir teamül halini alır. Kısacası, herkes birbirine tahammül konusunda örnek olmalıdır. Bu durumda toplumun huzuru ve insanların birbirine güveni tekrar sağlanır.
Bu toplumda tahammül kültürü ve teamülünün yaygınlaştığı tekrar görmek en büyük dileğimdir. Olur inşallah. Umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim.