Bugün 16 Nisan 2017. Ülkemizde Anayasa değişikliğine ilişkin bir referandum (halkoylaması) gerçekleştiriliyor. Sabah saat 09.00 sularında ailemle birlikte sandığa giderek reyimizi kullandık ve vatandaşlık görevimizi icra ettik. Bu referandumda 3239no.lu sandıkta 203 no.lu sırada oy kullandım. Sandık ve sıra no.sunda 2 ve 3 ağırlıkta. Evet, 2 ve 3 rakamları, ilerleme ve harekete işarettir. Evet, inşallah, bu referandum da Ülkemiz için olumlu manada bir ilerleme ve harekete vesile olur.
İlerleme ve harekete ihtiyacımız oldukça fazladır. Hem Ülkemiz ve hem de tüm İslam Âlemi olarak ilerlemeye, harekete ve kalkınmaya büyük ihtiyaç duyuyoruz. Dünya Ülkeleri içerisinde gayrisafi yurt iç hasılamız (yani Dünya’da ekonomik gücümüz) % 0.97’dir. Bizim ekonomik gücümüz Dünya genelinde %1 civarında iken, ABD’nin gücü % 24.32, Çin’in gücü % 14.84, Japonya % 5.91, Almanya % 4.54, İngiltere % 3.85, Fransa % 3.26, Hindistan % 2.83, İtalya % 2.46, Brezilya % 2.39, Kanada % 2.09, Güney Kore % 1.86, Avustralya % 1.81, Rusya 1,80, İspanya %1.62, Meksika %1.54, Endonezya %1.06, Hollanda % 1.01, İsviçre % 0.90, Türkiye % 0.97 ve Polonya % 0.64’dür. Buraya kadar ekonomik güçlerini sıraladığım Ülke sayısı 20’dir. Bu 20 Ülkenin toplam ekonomik gücü tüm Dünya ekonomisinin % 80’ini oluştururken, 180 Ülke de ekonominin % 20’sini oluşturuyor. Ne büyük tezat değil mi? Tablo ne kadar dengesiz değil mi? Hemen anladınız değil mi?
Dünya Ülkelerinin ekonomik güçleri arasındaki bu derin uçurum yanında, İslam Ülkelerinin durumu nedir? İslam Ülkelerinin ekonomik güçlerinin çok çok zayıf olduklarını ve ekonomik güçlerinin ayrı ayrı % 1’in altında olduğunu hemen belireyim. Yalnızca Endonezya’nın ekonomik gücü % 1’in üstündedir. O da % 1.01. Bir de Ülkemizin gücü % 1’e yakındır. Suudi Arabistan’ın ekonomik gücü % 0.87, İran 0.57, Birleşik Arap Emirlikleri % 0.50 ve Mısır % 0.45’tir. Diğerlerinin gücü % 0, 01’lerde. Yani binde birlerde bir oran ki, neredeyse ekonomik güçleri sıfıra yakın.
Maalesef, bu istatistiksel bilgiler bir Müslüman olarak şahsımı oldukça üzdü ve düşündürdü. Dünya’da tüm Müslüman Ülkeler birleşseler ekonomik güçleri bir ABD’nin yarısı etmiyorsa, bir Çin’in ekonomik gücüne ulaşmıyorsa, biz geleceğe nasıl umut ve güvenle bakacağız?
Geçen gün facebook’ta bir söz paylaşmıştım. Söz Ziya Paşa’ya aittir.
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm.
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm.”
Ziya Paşa bu beyti yazdığında bundan 150 sene kadar önceydi. Şu an İslam Ülkelerinin durumu daha da perişan. Suriye harabe, Irak virane, Mısır biçare, Libya perişan, Afganistan derbeder, Pakistan mahzun, Bangladeş yoksul, Yemen yıkık-dökük, Sudan fakir, Fas gariban, Azerbaycan ha keza, Türkmenistan da diğerleri gibi, tüm İslam Ülkeleri birbirine benziyor ve halkı yoksullukla, perişanlıkla boğuşuyor. Buna karşılık ABD’si, Almanya’sı, Fransa’sı, İngiltere’si ve diğer gelişmiş Ülkeler lüks ve şatafat içerisindedir. Bu zıtlık ve bu büyük uçurum bizi kaygılandırıyor ve şu soruyu sorduruyor:
“İslam Ülkeleri niye hep geri bıraktırıldı?”
Bu sorunun cevabı belki de ciltler dolusu kitaplar kaplayacak kadar yer alır. Yani mesele oldukça uzun ve cevapları da oldukça fazladır. Ben bu hususta yine kısa bir cevap olarak Mehmet Akif Ersoy’un kısa bir tespitini aynen yazıyorum:
“İşleri var Dinimiz gibi, Dinleri var işimiz gibi.”
Mehmet Akif Ersoy, Avrupa'ya gider, gözlemlerde bulunur ve Ülkemize döner. Arkadaşları sorarlar: “Ne gördün, oralar nasıl?” İşte yukarıdaki sözü söyleyerek durumu özetler.
Bizim dinimiz bize ilmi ve çalışmayı emretti. Biz tembel tembel, boş boş durduk. Kahvehanelerde uyuşuk uyuşuk oturduk. Adamların dinleri batıl ancak, onlar bizim dinimizin emrini esas aldılar ve çalıştılar. Bu nedenle de onlar ilerledi ve biz de geri kaldık. Durumun özeti budur.
Günümüzün İmamlarından, Hocalarından hassaten rica ediyorum: Lütfen, her beş vakit namazı emredercesine ilmi ve çalışmayı da birlikte emredin ve tavsiyelerde bulunun. Lütfen, gençlerimize çalışmayı ve ilim öğrenmeyi tavsiye edin ve bu hususta ayetlerden ve hadislerden örneklerle yol gösterin.
Bir referandum günü, bunları düşünerek üzüldüm. Ancak, yarından umutlu olduğumu da hemen belirtmeliyim.
Evet, yarından itibaren inşallah yeni bir döneme gireceğiz. Bu dönemde siyasette, bürokraside ve yönetimde artık eski sistemi bir tarafa bırakarak, ehliyetli ve yetenekli insanlara imkan verelim. Çalışkan ve performansı yüksek esnaf, işadamı, işçi, memur, tüccar, çiftçi ve tüm üretenleri teşvik edelim. Gelecek yeni dönemde şu 3 Y’yi ortadan kaldıralım. Bu 3 Y, yolsuzluk, yozlaşma ve yoksulluktur ve bir toplumu baştan sona kadar tesiri altına alır ve yok oluşa doğru sürükler.İnşallah bu 3 Y, 17 Nisan’dan sonra yönetimde ve toplumda yer bulamaz. Devlet Başkanlığı sistemine geçildiğinde bu 3 Y ortadan kalkmazsa, umutlarımız da boşa çıkar, çabalarımız da boşa gider. Biz Devlet Başkanlığı sistemini niye istiyoruz? Yolsuzluk, yozlaşma ve yoksulluk ortadan kaldırılsın diye istiyoruz. İnşallah, bu güzel günleri görürüz.
Bir referandum gününde sözlerimi şöyle bağlıyorum: “Yolsuzluğa, Yozlaşmaya ve Yoksulluğa Hayır; Adalete, Doğruluğa ve Zenginliğe Evet. Darbelere, Komplolara ve Baskılara Hayır; Demokrasiye, Şeffaflığa ve Özgürlüğe Evet. Tembelliğe, Miskinliğe ve Uyuşukluğa Hayır; İlme, Çalışkanlığa ve Üretkenliğe Evet.
Haydi, mutlu ve umutlu yarınlara.
Haydi, güzel ve iyi günlere.
Haydi, aydınlık ve Nur’lu geleceğe.
Büyük ve güçlü Türkiye’ye.
Hep beraber ve birlikte.