‘Ekmek aslanın ağzında’ dediler önce. Ekmeği aslanın ağzından almak için biz de çıktık insanlığımızdan. Aslan olduk önce… Aslan gibi saldırarak aldık isteğimizi. Kimden aldığımızı önemsemedik tıpkı bir aslan gibi… Oysa o da bir kardeşimizdi… Unuttuk ekmek kaygısıyla her şeyi…
‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediler’ sonra. Kötülük yapan insanlardan uzak tuttular bizi. Kötülüklerine kötülük katmalarına izin verdik. İyiliğimizden mahrum ettik onları böylece. Kötü de olsa, onun da kardeşimiz olduğunu unutturdular hepimize. Oysa bana dokunmasın dediğimiz yılan da, yani kötü diye dışladığımız insan da kardeşimizdi…
‘Her koyun kendi bacağından asılır’ dediler sonra. Kimseye karışma, kimseyle ilgilenme, kendi keyfine bak, gerisini düşünme dediler kısaca. Oysa sırtımızı döndüğümüz insanlar da bizden biriydi, kardeşimizdi…
Hep bu özlü olmayan sözlerdi bizi içten içe yaralayan. ‘Etlisine sütlüsüne karışmaz. Tam bir Allah adamı, kimseyle ilgilenmez, kendi halinde yaşar.’ Bu sözler güya iyi insanları tarif etmek için kullanıldı hep. Unutturdular bize ‘Müslümanların derdiyle ilgilenmeyen bizden değildir.’ hadisini. Unutturdular ‘Hiçbiriniz kendisi için istediğini başkasına istemedikçe tam mümin olmaz.’diyen Peygamber Efendimizin sözlerini…
Böyle özlü diye geçip aslında özünde hiçbir mana taşımayan, bu bencillik dolu sözlerdi belki de bizi bizden uzaklaştıran. Geçim sıkıntısı, hayatta kalma mücadelesi,gündelik kaygılar,hep daha iyi olma ve daha çok kazanma hırsı, koşuşturmalar da eklenince, iyice uzaklaştık birbirimizden, aslında kendimizden…
Oysa çok uzak değildi gerçekler. Kardeşliğimizi anlamak için çok uzaklara gitmemize gerek yoktu. O yıllardır duvara, en yükseğe koyup da açıp okumaya üşendiğimiz Kuran’da yazılıydı kardeş olduğumuz. Peygamber Efendimiz de bunu hep yinelemişti. ‘Müminler ancak kardeştirler.’diyerek…
Kitabımız bir, Halıkımız bir, dinimiz bir, kıblemiz bir, kabemiz bir ,vatanımız bir, toprağımız bir, bine kadar bir, bir, bir diyordu alimler… Nasıl ayrılabilirdik birbirimizden. Bizi birken, iki üç eden, bölüp parçalayanlara nasıl izin verebilirdik?
Oysa rehberimiz, bize insan olmanın tarifini yapan ve yaşayarak gösteren Peygamber Efendimiz böyle mi yapmıştı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı demişti? Yoksa ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ mi demişti? Her koyun kendi bacağından asılır mı demişti. ‘Ümmetimin ayağına diken batsa onun kendi ruhunda hissederim’ mi demişti? ‘Ekmek aslanın ağzında’ mı demişti. ‘Aç kalma korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz’ ‘Rızk Allah’tandır.’ mı demişti?
Bir anlayabilsek rehberimizi.İnsanlık rolüyle çıktığımız bu dünya yolculuğu hiç de zor geçmeyecekti bizim için. Bunca hadisten sonra, bu kadar açık, net, ve gerçekten özlü sözden sonra söylenecek çok bir şey kalmıyor. Bizi birbirimize düşüren, bizi kardeşken düşman eden, bizi bencilliğe sürükleyen özsüz sözlere kulak asmayıp, gerçekten özlü sözlerle hayatımıza yön vermek, insana yakışanı yapmaktır bize yakışan. Kısacası Yaratılanı sevmektir Yaradan’dan ötürü…